- 08-11-2014
- 0 yorum
- 3338 okunma
«Ey inananlar! Sizden olmayanları danışılacak/güvenilecek kişiler görmeyin, onlar sizi şaşırtmaktan geri durmazlar, sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların öfkesi ağızlarından taşmaktadır, kalplerinin gizlediği ise daha büyüktür. Eğer aklediyorsanız, kuşkusuz size ayetleri açıkladık!» (Âl-i İmran; 118)
Derler ki: Vatan, güçlü kalelerle, becerikli ordularla, nitelikli silahlarla ve bol gelirle korunur, savunulur. Deriz ki: Evet, vatanı korumak için bunlara gerek vardır. Ama tüm bunlar kendi başlarına bir şey yapamazlar. Kendilerini koruyamaz, kollayamazlar. Bunları çekip çevirmeyi üstlenecek deneyimli, bilgili, derin düşünceli kimselerin bulunması gerekir. Söz konusu kimseler, barış zamanında bu faktörleri düzeltip geliştirmeyi, savaş anında da uygun ve yerinde kararlar doğrultusunda kullanmayı en büyük görevleri bilmelidirler. Hatta daha da öte, ülkenin sair işlerini de üstlenen kimseler, akıllı, zeki ve başarılı kimseler olmalıdırlar. Yurda güvenlik ve huzuru yerleştirmeli, her şeyi adalet prensibi üzere kurmalı; halkı şeriatın sınırlarında durdurmalı; sonra ülkenin uluslararası platformda yerine layık olacak biçimde diğer ülkelerle ilişkiler kurmalıdırlar. Hatta en sağlam siyaseti seçerek, ülkeyi mümkün olduğunca yüksek bir konuma yükseltmelidirler. Bu büyük görevleri üstlenecek kimselerin kalpleri, ülke sevgisiyle, halkına karşı şefkatle dolmalı ve benliklerinde hamiyyet yer etmiş olmalıdır. İçlerinde onlara görevlerini hatırlatacak bir uyarıcı vicdan bulunmalıdır. Vicdanları, kötü iş yaptıklarında onları eleştirip kınamaya el vermeli, ülkeye bir zarar dokunduğunda sızlamalıdır. Ancak bu duygu ve niteliklere sahip olan kimseler kendilerine tevdi edilen görevleri gerektiği şekilde yerine getirirler. Ancak onlar ülkeyi, ilerde başına büyük belalar getirebilecek küçük kötülüklerden koruyabilirler. İşte gerçek ve ezici güç bu adamlardadır.
Herhangi bir hükümdar, birlikler oluşturup askerler toplar ve parayla dilediği neviden adamlar elde edebilir. Ama az önce anlattığımız tipte danışmanlık yapabilecek güvenilir kimseleri nereden bulabilir ki? Akıllı, şefkatli, temiz, güvenilir kimseler; ülkenin ihtiyaçlarıyla, halklarının gereksinimleriyle ilgilenen insanlar... Kuşkusuz bu önemli ve tehlikeli işte fıtrat yasasına uymak, Allah’ın tabiat için koyduğu kanunları gözönünde bulundurmak gerekir. Bu yasaları izlemek, düşünceyi hatadan kurtardığı gibi ona ince işlerin gizli yönlerini de gösterir. Böyle kişileri rehber edinenler ise oldukça az hataya düşer ve çalışmalarını oldukça az aksatırlar. Zira kendilerine onları yol gösterici kabul etmişlerdir. İnsanlık dünyasında büyüklü küçüklü düşülen hataların tüm nedeni Allah Teala’nın koyduğu yasalardan sapmadır.
Belli bir ülkeye ve halka gösterilen şefkat, merhamet, hamiyyet ve yardım gibi davranışların ancak köklü bireylerince yapılabileceği işte bu sabit yasaların hükümlerinden biridir. Bu, Allah Teâlâ’nın İnsanlar için koyduğu ilahi bir yasadır. Bir ulusla ırk veya adet bakımından bütünleşen kişi, kendisi ne kadar o ulustansa o ulusun da kendi ulusu olduğunu bilir. Dolayısıyla bu bağın içerisine girenleri muhtemel zararlardan korumaya, kısaca kendi çevresi ve namusunu kötülüklerden koruyup kollamaya çalışır. Bu çerçevede çok şeylere tanık olursunuz. Örneğin Suriyeli Mısırlıları, Mısırlı da Suriyelileri eleştirir. Ulusu belli bir şey kazanan kimse, bundan payını alır. Yine onun başına gelen herhangi bir dertten, kederden de nasibini alır. O, hele bir devlet büyüğüyse ve halkı idare hakkına sahipse, kârdan dolayı sevinç ve neşesi çok olacağı gibi, zarar veya utanç verici bir şeyden de o derece çok etkilenir. Kendisi de bir bireyi olduğu halkının işlerine daha çok özen gösterir, daha iyi olmasını herkesten çok ister ve halkının başına gelebilecek bir beladan diğer bireylerden çok daha fazla endişe ve üzüntü duyar.
Devlet yöneticisi, işlerine ancak şu iki kişiden birini vekil tayin etmelidir: Ya hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde halkından biri olan, devlet kademeleriyle halk arasında itibar sahibi olan ve kendisine saygı duyulan bir kişi ki; ona gösterilen saygı ve sevgi halkı onun başına gelebilecek tehlikeleri ne pahasına olursa olsun korumaya iter ve din adet farklılaşması olsa dahi bağlarını zayıflatamaz; ya da ırk yerine din bakımından yönetici ve halkla aynı inancı paylaşan bir kişi. Bu durumda ırk bağının yerini din almıştır. Kuşkusuz dinin halk arasındaki yeri çok daha büyüktür. Örneğin İslam dini gelenek, görenek ve ırkları farklı birçok ulusu bir araya toplamıştır. Özetlemek gerekirse din veya ırk birliği, vatanı sevip kollamaya ve onun için çalışmaya iten iki esastır.
Halkla din veya ırk bakımından bütünlük içinde olmayan yabancılar ise bir binanın inşaatında çalışan ve alacağı paradan başka bir şey düşünmeyen işçiler gibidir. Binanın sağlamlığı, çürüklüğü ve depremlere dayanıklılığı onları hiç mi hiç ilgilendirmez. Eğer doğru düşünceli insanlarsa aldıkları ücretin gerektirdiği kadar işi yaparlar. Kendilerine belirlenen iş sınırları dışına taşmazlar. Hizmet ettikleri halkın şerefi onları bağlamaz. Hatta halka gelen bir zarardan bunlar etkilenmezler. Zira onlar, söz konusu halktan ayrı, kimselerdir. Eğer orada ekmek parası bulamıyorlarsa ait oldukları halka ve yurtlarına dönerler. İşleri esnasında dahi aldıkları ücret dışında her şeyleriyle kendi yurtlarıyla ilişki ve bütünlük içerisindedirler. Sağlıklı bir akıl, böyle kimselerin ne kalplerinde ne vicdanlarında ne de karakterlerinde hizmet ettikleri halkın başına gelebilecek belalardan endişeye kapılmaya yol açacak bir saik bulunmadığını görür. Herhangi bir açıdan kendine yarar sağlayacak bir şey üzerinde dahi düşünmez. Bu ilahi yasanın ve fıtratın gerektirdiği bir durumdur. Doğru ve temiz olduklarını varsayalım. Kendi ülkelerinde fakirlik vs. olduğundan dolayı kaçıp başka bir ülkeye giden ve orada ekmek parası için çalışan yabancılar hakkındaki kanaatiniz nedir? Bunlar için önemli olan geçinmektir ve bunu temin uğruna doğru da olabilirler yalancı da, sadık da olabilirler hain de, namuslu da olabilirler namussuz da... Ya da tüm bunlarla beraber kendi halklarının gayelerine ulaşmak, gittikleri ülkeye kendi uluslarının egemen olması için arada görevler almakla da uğraşabilirler. «Tıpkı çeşitli İslam ülkelerindeki yabancılar gibi... Bunlarda doğruluk ve emanetten çok, hainlik ve sahtekarlık gibi dürtüler daha güçlüdür.» Geçmiş toplumların hayatlarınısergileyen tarihleri okuyan ve Allah Teâlâ’nın insanlık için koyduğu yasaları bilen bir kişi, devletlerin oluşum ve gelişme dönemlerinde kendilerine ait kimseler tarafından yönetilip korunduğunu görecektir. Bu kimseler, devletlerinin kendileri üzerindeki haklarının ve kendilerinin de devlete karşı olan sorumluluklarının tam bilincindedirler. Hiçbir işi yabancıların eline bağlı olmayan devletler kolay kolay düşmemiş ve gerilememişlerdir. Ama devlet kademelerine yabancı unsurun girmesi ve bunların önemli vazifelere yükselmesi, o devletin çöküş ve yıkılış alametlerinin en büyüğüdür. Hele bu yabancı unsurlarla çalıştıkları devlet arasında sürtüşmeler ve kinler varsa ve bu duygular uzun yılların eseriyse durum daha da kötü bir hal alır.
Evet, ahlaki çöküş dış etkilerden dolayı başlayacağı gibi belli bir dinin veya ırkın mensupları arasında da zaaflar ortaya çıkabilir; şefkat ve merhametleri zayıflayabilir. Bunun peşisıra devlet büyüklerinin ülkeye gösterdikleri özen de eksilmeye ve azalmaya başlar. Devlet başkanı onların yaptıklarını takdir etmedikçe onlar da şahsi çıkarlarını genel sorumluluk ve çıkarlardan önde tutarlar. Dolayısıyla ülkede bir çözülme ve fesad kendini gösterir. Ama yine de böyle bir durumdan doğacak zarar, önemli işlerin yabancılara bırakılmasıyla doğacak zararlardan çok daha az ve telafisi daha kolay olur. Zira devlet büyükleri, ahlakları zayıflaşa, özellikleri bozulsa dahi karakterleri ve fıtratları gereği yurdunu ve halkını tamamen batırıp yok etmez. Kötü bir şey yaptığında bundan kendisi de acı ve üzüntü duyar; din veya ırk açısından bir parçası olduğu halkına tekrar iyilik yapmaya başlar. Zira din veya ırk bağı ona sürekli hatırlatılmakta ve o da bunun farkına varabilmektedir.
Bu yüzden Doğu’nun özellikle de Müslüman Doğu Devletleri’nin devlet başkanları ve ileri gelenleri hakkında çok üzülmemiz gerekir. Çünkü bunlar tüm işlerinin sevk ve idaresini yabancıların ellerine bırakmışlardır. Hatta bu yabancı şahıslara gereğinden fazla sevgi beslemiş, güven duymuşlardır. Evlerinde kendilerine hizmet edenleri bile bunlardan seçmişlerdir. Daha da ileri giderek yurtlarının mülkiyetlerini de bunlara vermişlerdir. Hâlâ yabancıların, kendi toprakları üzerindeki çıkarlarını görmemekte, nesiller boyu süren kin ve nefretlerini hissetmemektedirler. Yabancılarla yaptıkları ticari ilişkiler, onlara yabancıların emanete hıyanet ettiklerini, desteklendiklerinde ezdiklerini, iyilikleri kötülüklerle karşıladıklarını, saygıyı hakaretle cevapladıklarını, nimete nankörlükle, güvene sahtekarlıkla karşılık verdiklerini hâlâ öğretememiştir. Doğu’nun ileri gelenlerinin Allah’ın hükümlerine ve vicdanlarına dönme zamanı gelmiştir. Başlarına gelen belalar ve karşılaştıkları olaylardan ders alıp çalışmaya başlayacakları gün hangi gün olacaktır? Kendi evlerini düşmanların ve kendilerinin elleriyle yıkmaktan ne zaman vazgeçecekler?
Ey Doğu’nun ileri gelenleri! Size ne oluyor da yabancılara rağbet ediyorsunuz. Siz onları seversiniz de onlar sizi sevmezler. Artık hiç kuşkuya yer vermeyecek şekilde onları tanıyorsunuz. «Size bir iyilik gelirse onların canı sıkılır, başınıza kötü bir şey gelse sevinirler.» Kendi yurttaşlarınıza, dindaşlarınıza rağbet edin! Yabancıları nasıl karşılıyorsanız onları da öyle karşılayın! Göreceksiniz ki onlar daha yararlı ve samimidirler. Allah Teâlâ’nın sizi, üzerine şekillendirdiği fıtrata uyun. Aşağıların aşağısı olmamak, sapıtmamak için size emrettiklerindeki büyük hikmetleri gözönünde bulundurun! Görmüyor musunuz? Bilmiyor musunuz? Hissetmiyor musunuz? Sınamıyor musunuz? Nereye kadar? Daha nereye kadar?
«Allah’tan geldik, kuşkusuz yine O’na döneceğiz.» (Bakara; 156)
Mustafa YILMAZ
Bugün Puthanede İbrahimiz! Yarın Ne Olacağız?
Urvetü`l Vuska - Tüm hakları saklıdır. ® 2014 - Sitede bulunun içerikler ve analizler kaynak gösterilerek alıntılanabilir. Networkbil.Net