- 16-01-2015
- 0 yorum
- 4914 okunma
Arap Yarımadası ile Bizans Arasında Sosyal İlişkiler
Bilindiği gibi İslam’dan önce Kuzey Afrika, Mısır ve Suriye gibi bölgeler Bizans imparatorluğunun, Irak, İran, Horasan ve komşu diğer bölgeler de Sâsânî1 imparatorluğunun egemenliği altında bulunuyordu. Yeni medeniyetin kuruluşunda, İslam devriminin attığı adımları yerinde tespit etmek, sosyal, siyasal ve iktisat alanında yasama gerçeklerini ve yönetme temellerini belirleyebilmek, alıkoyduğu kurum ve âdetleri, kaldırdığı veya değiştirdiği kanun ve kuruluşları ve kalplerde meydana getirdiği derin ruhi ve fikri devrimi tespit etmek için bu iki devletin kurulularına kısa bir göz atmamız gerekir.
Şüphe yok ki Bizans kurumlarından başlamak tarihi gerçeklere ve mantığa daha uygun düşmektedir. Çünkü İslam öncesi cahiliyye devirlerinde Arap ülkelerinde egemen olan fikir ve uygarlık kurumlan Sasanilerden çok, Bizans imparatorluğuna daha yakındı. Bu yakınlık özellikle yasama prensiplerinde, inanç meselelerinde daha açıktır. Zira Bizans İmparatorluğu uzun devirler pek çok konuda yeni İslam dinine yakın olan semavi bir dine inanmıştır.2
Bizans İmparatorluğunun Genel Durumu
Bizans imparatorluğunun katıksız Hıristiyan bir devlet olmadığında ve Büyük Kostantin’in (324-337 m.) başkenti olan İstanbul’u kurduktan sonra, ilkeleri itibariyle bir yüzü Rum, kültür itibariyle de diğer yüzü Helenizm (eski Yunan) olan bir yönetim oluşturduğu konusunda araştırmacılarla fikir birliği içindeyiz.3
Devletin temellerinde ve kimliğini oluşturan etkenlerdeki bu farklılık onun Araplara daha yakın olmasına engel değildir. Bu devletin hukuk sistemini İslam hukuku ile karşılaştırmak da daha kolaydır. Ne olursa olsun, İran'daki bir çeşit putperestlik olan Mecusilik, daha açık bir İfade He, Allah'tan başkasına kulluk eden Mecusilik inancı gibi değildir.
Roma imparatorluğu Sürekli Savaş İçindedir
Bu tarihi bakışta imparatorluğun başından geçen olaylar ve iktidara gelen imparatorlar şimdilik bizi ilgilendirmemektedir. Bizim için önemli olan, eski Roma imparatorluğunun bir devamı olması, Jüstinyen'in (527-565) en meşhur İmparator bulunması ve Islami fetihlerin de Herakiiyüs (610-641) devrinde meydana gelmiş olmasıdır. Çünkü Herakliyüs devrinde Suriye, Mısır ve Kuzey Afrika İslam egemenliği altına girmiş ve bu ülkeler yepyeni büyük İslam medeniyetini karşılamaya hazırlanmıştır.
İslam'dan bir asır öncesine döndüğümüz zaman Bizans imparatorluğunun özellikle Iran (Sasaniler)le alevi sönmeyen sürekli bir savaş içinde olduğunu görüyoruz. Daha miladi 502 yılından beri Sasani kralı Kubâd, Bizans imparatoru Estasis'e savaş açmış ve Jüstinyen devrinde miladi 531 yılında ölünceye kadar saldırılarına devam etmiştir. Yine aynı Jüstinyen ile Kisra Enuşirvan arasında savaş 591 yılına kadar sürmüştür. Sonra II. Kisra Ebrûyiz ile Herakliyüs arasında 603'den 628 yılına kadar savaş tam çeyrek asır devam etmiştir. Ne tuhaftır ki bu savaşlar belirti gerekçelere dayanmadan ve belli sonuçlar getirmeden sürüp gitmiştir. Kronik bir hastalık gibi belirli hedeflere dayanmadan ikide bir nüksediyor ve derin üzüntülere sebep oluyordu. 4
Yönetim Despotik ve Otokratiktir
Rum devleti M.Ö. 31 yılında August devrinde imparatorluk haline geldikten sonra, tek kişinin mutlak otoritesine dayanan despotik ve otokratik bir yönetime teslim olmuştur. Bu yönetim, bütün yetkileri halkın gözünde ilahi bir sıfat taşıyan imparatorun eline vermiştir. İmparatorluk, Hıristiyanlık dinini benimseyince bu sefer imparatorun Allah tarafından gönderildiği inancı hakim olmuştur.5 Doğuştan insanlara hakim olmak için seçildiği, göğün iradesini yerine getirdiği için uygulamalarına kimsenin itiraz edemeyeceği inancı egemen olmuştur.6 Öyle sanıyoruz ki bu imparatorlukta yönetimi en güzel biçimde tasvir eden, Ure’un dediği “Papalıkla Kayzerliktir"
Mali işlerde İlahî temsilcilik (delegation divine) imparatorun bütün devlet işlerinde egemenliğini ve despotluğunun nerelere kadar Uzandığını gösteren en açık belgelerdendir, imparatorun kendisi dilediği zaman danışmanlar tayin etmekte, her iş için gerekli harcamaları ilgililere tahsis etmektedir. Bölge veya il yöneticileri bu tahsisatı tevzi ederek köylerin yöneticilerine kadar bu zincirleme sürüp gitmektedir. Çok girift ve hassas olan bu hiyerarşik sistemde imparatorun direktifleri titizlikle yerine getirilmektedir. Çünkü Bizans bürokrasisinde emirleri yerine getiren yönetim, en ufak işlerde bile bizzat imparatorun yahut İdiologus7 diye bilinen ve imparator tarafından görevlendirilen valilerin denetim ve direktiflerine boyun eğmektedir.
Halkın Ağır Vergiler Altında Ezilmesi
Bürokratik Bizans yönetimi bazen harcamalarının bir kısmını kilise ve benzeri sosyal amaçlı yapıların yapımı için tahsis etmesine, sadaka ve bağışlarda bulunmasına rağmen, idarenin başında bulunanların tümü halkın malı konusunda Allah korkusu diye bir şey tanımamıştır. Binlerce kişiyi idam ederek, bölgeleri harabeye çevirerek ve milyonları sefalete sürükleyerek imparatorun servetini çoğaltmışlardır.8 Jüstinyen devrinden itibaren halkın sırtına yüklediği ağır vergilerle devletin vatandaşları ezmesine ve servetlerini yağma ederek çarçur etmesine şaşmamak lazımdır.9
Jüstinyen öldüğünde geriye çok borç bırakmış ve devlet hâzinesini tamamen boşaltmıştır.10 On altıncı asrın sonlarında Tıybiryus, kaybettiklerine öfkelenen bir halk ve istikrar nedir bilmeyen bir devlet bırakmıştır.11 Yedinci asrın başlarında Fokas geride fakirlikten yıkılma tehlikesi geçiren felç bir devlet bırakmıştır.12 Herakliyüs zamanında devletin hâzinelerini boşaltan sürekli savaşlar yüzünden hazine iflas etmiştir. Hatta kilise mallarından faizle borç almak zorunda kalmıştır.13 İslami fetihlere yakın yıllarda onun zamanında halk ölüm yahut vergilerden başka bir şeye inanmaz olmuştur.14
Bizans İmparatorluğunda Vergi Çeşitleri
Bizans İmparatorluğunda vergiler çok çeşitlidir. Arazi, hayvan, insanlar ve sonu gelmeyen eşya ve mülkiyet vergileri. Sadece tahıl tarımı yapılan araziler vergilendirilmiştir. Bu vergilerin belirlenmesi, ulûhiyetin temsilcisi ve çalışanların dünyasında gökyüzünün vekili sayılan imparatorun eline bırakılmıştır.15
Bizans’ın arazi vergilerinde dikkati çeken bir husus da, devlet hâzinesine ödenmesi istenen vergilerin toplu halde bütün köy halkı tarafından birlikte ödenmesi sorumluluğudur. Çünkü hâzinenin yaran bütün çıkarların üstündedir. Bu bakımdan ne kadar ağır olursa olsun, ödenmesi istenen vergiler, en küçük yerleşme birimi olan köy fertlerine varıncaya kadar kolektif bir şekilde ödenmesi mecburi olmuştur. Bu toplu mesuliyet feodal ağalık (patronage) sisteminin doğmasında büyük rol oynamıştır. O da ağır vergileri veremeyen çiftçinin vergisini vermesi ve zalim yöneticilerin baskısından kurtarması karşılığında toprağının kullanım hakkını zengin bir kişiye bırakmasıdır.16
Barış zamanında Kapnikon adı altında toprağa bağlı kölelerden ve savaş zamanında Hıristiyanlar dışındaki diğer topluluklardan ve özellikle Yahudilerden kelle vergisi alınmıştır.17 Çok zaman belgeler bu vergilerin ancak birinci devletin hâkim olduğu asırlarda bulunmasından söz ediyorsa da, Mısır fatihi Amr bin As’ın Hz. Ömer’e yazdığı mektupta İskenderiye'de bulunan kırk bin Yahudi’nin cizye ödemekte olduğuna işaret etmektedir.18 Bu cizye miktarı ile ilgili elimizde kesin istatistikler mevcut değildir. Bununla beraber araştırmacı Milne, araştırmalarında ilk dönemde fert başına on altı dirhem iken, ikinci dönemde bu verginin yirmi dirheme çıktığını belirtmektedir. 19
Deve, sığır, koyun, keçi ve binek hayvanlarına da imparatorun takdir ettiği vergiler konulmuştur. Mesela bir deve başına konan vergiler bazen on dirhemi bulmuştur.20
Yine ticaret ve alım satım işlemlerinden de vergiler alınmıştır. Bu vergilerin miktarı yüzde on civarında olmuş,21 yapımı biten binalardan da yüz dirhem dolaylarında vergi alınmıştır.22
Denizcilerden de fert başına on dirhem vergi alınıyordu. Genelevlerinde çalışan kadınların her birinden yüz sekiz dirhem vergi alınıyordu.23 Hatta kiliselerde kesilen kurbanlardan yaklaşık yüzde dört civarında vergi kesiliyordu.24 “Bizans vergi sisteminin bütün modem sistemlerden daha zalim ve haksız" olduğunu söyleyen Andriyadis acaba haksız mıdır?!25
Dini Baskılar:
Halkın belini kıran ve bölgelerini harabeye çeviren bu vergiler yetmiyormuş gibi, bir de dinî baskı alabildiğine yayılmıştır. Yakubi mezhebinden olanların özellikle Suriye ve Mısır’da devletin mezhebi olan Melkânî mezhebine geçmeleri için sürekli baskı altında tutulmuşlardır.26 Devletin mezhebi olan Melkaniliğe girmeyi kabul etmeyen nice insanlar kırbaçlanmış, kızgın ateşlerde yakılarak vücutlarındanyâğlar akıtılmıştır. Zalim despotlar, Kalkadonya Konseyinin kabul ettiği ilkelere inanması için halka baskı yapıp durmuşlardır. Kabul etmeyenleri kum torbalarına doldurarak denizlerin dibine salmışlardır.27
Bizans İmparatorluğunda genel olarak vatandaşlar, devletin, kendi refah ve mutlulukları, ahlâk ve terbiyeleri için çalışmadığına inanmıştır. “Devlet vatandaşlara yabancılar gibi davranıyordu. Sadece kuvvete dayanıyordu. Ezilen halka karşı şefkat nedir bilmiyordu.”28
Dipnot:
1. İslam fetihlerinden önceki Iran devletinin adı. (Çev.)
2. Cf. Norman H. Baynes, The Byzantine Empire, pp. XV -XVIII (Introduction), H.U.L. London, 1935.
3. Byzantium, An Introduction to East Roman Civilasition, N. M. Baynes, A. H. St. L B. Moss (Oxford 1948), pp. XVII-XVIII.
4. Wells, A Short History of the world 157, cf. P. N. Ure, Justinian and his age, 62-67 (Pelican series 1951)
5. Ensslin, Byzantium, pp. 268-269.
6. Çünkü imparator kilisenin başkanı ve hamisidir. İnançlarını tefsir ederek Allaha vekillik etmektedir. Aynı zamanda genelkurmay başkanı, otoritelerin kaynağı, anayasa meclisi ve malî idarenin de başkanıdır. Bkz. Justinian and his age, 183. (Ülkemizde kimi yönetici ve batıcı aydınların İslam'a yamamak istedikleri Teokrasi işte bu yönetim şeklidir. Görüldüğü gibi bu tür İnancın ve yönetimin İslamla hiçbir ilişkisi yoktur. Çev.)
7. J. Grafton Milne, A history of Egypt under Roman Rule, p. 9, London 1898, cf. The Byzantine Empire, Baynes, pp. 114-119.
8. Nitekim Justiyen'in arkadaşı, veziri ve sağ kolu olan Yuhanna için böyle söylenmektedir. Bkz. E. Gibbon, The Decline and Fall of the Roman Empire, 4/181 (Everyman’s lib. 1191).
9. Ibid, 4/178.
10. Ibid, 4/177.
11. Betlerin “Fethu’l-Arabi li Mısr" kitabı ile karşılaştırınız. (Ter. Ferid Ebu Hadid, s. 2, Kahire, 1933).
12. Byzantium, 10
13. The Decline and Fall, 517-518.
14. The Byzantine Empire, 99.
15. Ibid, 103.
16. Henri Munier, Precis de l’Histoire d’Egypte, Tome, II (L, Egypte Byzantine), p. 86.
17. Byzantium, An Essay, by A. Andreades, p. 82.
18. Gibbon, Op. 5/344.
19. Milne, A History of Egypt, Op. cit 121 -122.
20. Ibid, 121.
21. Ibid, 124.
22. Ibid, 121.
23. Baynes, The Byzantine Empire, 127.
24. Milne, Op. cit 126.
25. Byzantium, p. 84.
26. Devletin mezhebine girmeyenler işkenceye yahut ölüme maruz kalırdı. Bkz. Fethu'l-Arabi li Mısır, bölüm XIII, s. 162 (ter. Ferid Ebu Hadid).
27. Fethu’l-Arabi li Mısır, 163.
28. Age. 39
Bu metin Prof. Subhi Salib’in “İslam Kurumları” adlı kitabının “Bizans Kurumlarına Kısa Bakış” başlıklı bölümünden alınmıştır.
Not: Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Urvetü'l Vuska'nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Mustafa YILMAZ
Bugün Puthanede İbrahimiz! Yarın Ne Olacağız?
Urvetü`l Vuska - Tüm hakları saklıdır. ® 2014 - Sitede bulunun içerikler ve analizler kaynak gösterilerek alıntılanabilir. Networkbil.Net