- 12-04-2015
- 0 yorum
- 4961 okunma
Kristof Kolomb adı birçok insana farklı anlamlar çağrıştırır: Kolomb, Amerikalı yerlilere göre "büyük bir fatih değil, büyük bir istilacıdır." Afrika kökenli Amerikalılar'a göre "bir göçmen değil, bir köle taciridir." Çevrecilere göre ise bu isim "büyük bir kaşif yerine "büyük bir bozguncu" anlamına gelir.
Gerard Depardieu'nün başrolünü oynadığı "1492" filminde olduğu gibi Kolomb, barışsever ve insancıl karaktere sahip bir kaşif miydi, bilemiyoruz; ama kesin olan bir gerçek var ki, o da torunlarına bu tarihten yüzyıllar sonrasına uzanacak bir istilacı zihniyeti bırakmış olduğudur.
Eski dünyanın bozguncuları, yeni dünyanın yerlilerini köleleştirmek ve zenginliklerine el koymak suretiyle ilk icraatlarını gösterdiler. Yeni dünya, bir istila ve sömürü alanı oluverirken, Avrupa'ya taşınan altın ve gümüş gibi değerli madenler ve çeşitli hammaddeler, Avrupa'nın sanayileşmesini sağlayan önemli sebeplerden birini teşkil etti.
Amerikan uygarlığının temelleri, yerli katliamlarının üzerine kuruludur. Uzun yüzyıllar boyunca bir yandan direnen yerlilerin sayılarını azaltmak için toplu katliamlara gidilirken, diğer yandan da köleleştirdikleri siyah Afrikalıları yeni dünyaya getirerek işgücü problemini çözdüler. Evet, siyah kölecilik, Amerika'da yerli katliamı tarihi kadar eskidir ve bugünlere kadar süregelmiştir.
Müslümanların Amerika kıtasına geçişleri 10. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Bu konuda el-Mesudi (956); Ebu Bekir İbni Ömer (999); el-Şerif el-İdrisi (1155) gibi araştırmacılar, özellikle Batı Afrika sahillerinden Güney Amerika kıtasına giden siyah Müslümanların olduğunu ileri sürmektedirler. Fakat Kuzey Amerika'da ilk Müslümanların tarihi 400 yıl öncelerine dayanmaktadır ve bunları da İspanyol ve Portekiz köle tacirleri tarafından Kuzey Afrika ülkelerinden esir alınan Müslümanlar teşkil etmektedir. Ama esas yoğunluğu 17. ve 18. yüzyıllarda İngiliz ve Amerikan köle tüccarları tarafından getirilen Müslüman esirler oluşturmakla birlikte, bu esirler arasında yüzyıllarca süren baskı ve şiddetten dolayı İslam inancını koruyanların sayısı çok azalmış ve özünü kaybetmiştir.
ABD’de İlk İhtida
Ancak 19. yüzyılın sonlarına geldiğimizde ABD'de bir ihtida hareketinin başlangıcından bahsedebiliriz. Ama genel olarak bunlar münferit hareketlerdir. 1870'lerde Osmanlı İmparatorluğu'na bir Hristiyan misyoner olarak gönderilen Rev Norman, İslam dinine ihtida eder. Rev Norman'dan sonra ABD'de İslam dinini seçen ilk Amerikalılardan biri Alexander Russell Webb'dir. ABD'de en büyük günlük gazetelerden birinin editörlüğünü yapan Webb, 1887'de devlet başkanı tarafından Filipinler'e büyükelçi olarak atanır. Uzun yıllar dinler üzerinde araştırma yapmakta olan Webb, 1888'de İslam'ı seçer ve Muhammed ismini alır. 1892'ye kadar birçok İslam şehrini gezen Webb, bu tarihte Amerika'ya döner ve İslami faaliyetlerine başlar: Oriental Publishing Company'yi kurar ve İslami eserler yayınlamaya başlar. Bu arada "Müslim World" ismiyle 7 ay kadar sürecek bir dergi çıkarır. 1893'te Şikago'da düzenlenen "Dünya Dinleri Parlamentosu"nda tek Müslüman temsilcidir. Amerika'da Müslümanların sözcülüğünü yapan Webb, gerek sosyo-politik konulardaki yazılarıyla ve gerekse mescit açma gibi teşebbüsleriyle göze çarpmaktadır. 2. Abdulhamit, her ne kadar bir takım projelerle fahri Osmanlı büyükelçisi olarak gördüğü Webb'e destek olma çabasına girmişse de bu planlar hayata geçirilememiştir.
ABD'ye Göç Eden Müslümanlar
Amerika'ya ilk Müslüman göç dalgası 1975-1912 yılları arasına tekabül eder. Suriye, Ürdün, Lübnan ve Filistin bölgelerinden ekonomik gayelerle giden bu göçmenler çoğunlukla vasıfsız işçi, çiftçi gibi tahsilsiz kesimdir. Buna, Osmanlı için savaşmak istemeyen bazı Arap kaçakları da eklemek mümkündür. Çoğunlukla fabrikalarda, madenlerde ve vasıf işlerde çalışan bu göçmenler yeterli dil bilgisine ve tahsile sahip olmadıklarından büyük meşakkatlerle karşılaşmışlardır.
İkinci göç dalgası, 2. Dünya Savaşı öncesi yıllara denk düşmektedir. Bunun sebebi 1. Dünya Savaşı'nın ortaya çıkardığı ekonomik sıkıntılar ve ilk gidenlerle olan akrabalık bağlarıdır. Ama bu kesimler arasındaki İslam inancına olan bağlılık çok zayıftır.
ABD'de İlk Siyah Müslümanlar
Amerika'da ırk ayrımcılığı 1970'lere kadar uzanır. Bu süreye değin yoğun zenci propagandaları ve örgütlenmeleri karşısında aciz kalan hükümet ırk ayrımcılığına son vermek durumunda kalır. Geçen yıl Güney Afrika'da olduğu üzere dünya genelinde ve çok yakın bir tarih olarak ABD'de kaldırıldığı vurgulanan ırk ayrımcılığı aslında bir göz boyamadır.
"ABD'de ırklar arası ilişkiler iyiye gitmediği gibi, beyazlar zencilerden nefret ediyor, zenciler ise beyazlardan daha da fazla nefret ediyorlar. Irkçılığı savunan kitaplar yazılıyor, göstermelik olarak yönetimde bazı üst kademelere getirilerek zencilerin iyi olduğu yolundan beyin yıkama yapılıyor."1
Amerika'da zenci karşı çıkışın tarihi 1775'lere denk uzanır. Bu dönemlerde kurulmaya başlayan zenci dayanışma dernekleri çoğunlukla ABD dışındaki farmason teşkilatlardan destek görür. Fakat, ancak 1900'lü yıllara gelindiğinde bu derneklerin ağırlığını hissetmek mümkün olur. Bu dernekler itibariyle "normalde eğitim ve statüleri aracılığıyla hak edecek oldukları normal toplumsal yaşama katılma haklarının engellenmesi"2 gerekçesiyle kuruldular ve hararetle tan vatandaşlık mücadelesine katıldılar ve zenci toplumun refahı konusunda yapıcı ve kapsamlı bir karşı çıkışta bulundular. Beyaz üstünlüğü ve beyaz şiddet eğilimi karşısında zencilerin medeni, yasal ve ahlaki hakları bir şey ifade etmiyordu. Büyük korku dalgalarının yayıldığı bu yıllarda; binlerce zenci, Romalıların vahşilik ve edepsizlik arenalarıyla boy ölçüşürcesine meydanlarda linç edildi.3 Zenci kiliseleri, zencinin boynunda sürte sürte nasırlaşan Amerika'nın ırkçı kast sisteminin devamına "çoğu zaman kaybolmamış örf ve adetleri destekleyerek katkıda bulunmuştur"4 İnsan yaşamının en yüce sorunlarına hitap edenin din olması gerekirken, kilise ancak zencilerin esaretlerini meşrulaştırmaya çalışıyordu. Bu yüzden, bu din beyazların dini olmalıydı, ki ancak bu onların üstünlüğünü, haklarını, hukuklarını koruyor, başkalarına yaşama hakkı tanımıyordu. Buna mukabil, bir dinin akidesi olarak; "Allah katında insanlar arasında ırk ayrımı yoktur; siyahın beyaza, beyazınsa siyaha üstünlüğü yoktur" mesajı, zenci kitlelerin İslam'a yönelmeleri için yetecekti.
İlk İslami Temalar
Tevhid inancının geç ulaştığı Amerika'da "sahte peygambercilik" 20. Yüzyıl boyunca aralıksız olarak devam edegelmiştir. Ortaya çıkan dini-İslami yapılanmalar genel olarak bu tür bir sürece kayar ve sürekli bir etkileşim içindedirler. Ekseriyet itibariyle İslami motiflerle bezenmiş ilk örgütlü çalışma 1913 yılında asıl adı Timothy Drew olan Noble Drew Ali'nin "Faslılar İlim Mabedi"ni kurmasıyla başlar. New Jersey'de kurulan teşkilat kısa sürede Detroit, Harlem, Şikago, Pitsburg, Filedelfiya ve güney eyaletlere doğru yayılır ve açılan mabedlerde örgütlenir. 1929 yılında vefat eden peygamberin taraftarları 20-30 bine kadar ulaşmaktadır.5
Aslında O, 20-30 sene sonra Elijah Muhammed'in geliştireceği öğretinin temellerini atmaktaydı. Doğu dinlerinde mevcut olmayan ırk ayrımcılığından yararlanan Drew Ali, zencilerin aslen "Asyalılar" olarak tanınması gerektiğine hükmediyordu. Bu etnik dönüşümü belgelemek için müridlerine "uyruk ve kimlik kartları" dağıttı. Her kartta İslami semboller olarak hilal yıldız, tokalaşan eller tasviri ve bir daire içinde "7" rakamı vardı. Bu kart sahibinin bütün ilahi peygamberlere; İsa, Muhammed, Buda ve Konfüçyüs'e saygı duyduğunu, Allah'ın selamının onların üzerine olmasını dilediğini gösteriyordu. Kart sahibini; aşkın, gerçeğin, barışın, özgürlüğün, adaletin ve Mekke'nin, kutsal Kur'an'ın ilahi kanunlarına bağlı bir Müslüman olarak nitelendiriyor ve "Ben bir Amerikan vatandaşıyım" teminatıyla son buluyordu. Her kart, "Noble Drew Ali, Peygamber" imzasıyla tasdiklenmekteydi.6
Beyazların (Avrupa kökenlilerin) yakında imha edilip beyaz olmayanların (Asyalıların) denetimi ele geçireceklerine inanan müridler kısa sürede yayıldılar, çoğaldılar fakat hareket disiplinini yitirdi ve muhtemel iç çekişmelerden dolayı Noble Drew Ali 1929'da öldürüldü. Küçük gruplara dağılan hareketin bir kısmı daha sonra İslam Ulusu hareketine kayarken, az bir kısmı ise 1970'lere kadar sürekli eriyerek dağıldılar.
1920'lerin Irksal Militanlık Dönemi: Garvey Hareketi
Marcus Garvey zenci yakın tarihinin en ünlü isimlerinden biridir. Garvey, alt tabaka zenci kitleyi, ırk bilinci ve gururu etrafında etkilemiş, örgütlemiş bu manada "Yeni Zenci" anlayışıyla zenci kitleler arasında kültürel rönesans ve ırksal bir militanlık dönemi başlatmıştır.
Garvey hareketi, 1. Dünya Savaşı sonrasının arka planını yansıtmaktadır. Amerikan ordusunda, Fransız siperlerinde beyaz adamla omuz omuza savaşmış ve ölümü yaşamış zenci asker yurda döndüğünde kendi ırkdaşlarına yapılan baskıyla yeniden yüzyüze gelmişti. Avrupalı'nın istikbali için ölüme gönderilmiştir ama geriye döndüğünde memleketinde hiçbir şeyin değişmediğini görmüş ve geçmişin eziyet ve zulmüne yeniden maruz kalmıştır.
"Pek çoğu üniformalarını bile çıkarmamıştı. Savaşın bitişinden bir yıl sonra, 70 zenci linç edildi. Birçok zenci diri diri ateşe atıldı. 1919 yılının "Kızıl yaz"ı boyunca ülkede çıkan ırk ayaklanmalarının sayısı 25'ten fazladır.7
Garvey, aşırı bir siyah ulusçuluğa kendini adamış bir hareket başlattı. Siyah halklar arasında hiçbir ayırım gözetmeksizin: "Tek Tanrı, Tek Amaç, Tek Lider!" düsturunu geliştirdi. 1919 yılı yazında 2 milyon taraftara sahipti. 200 bini aşkın tirajıyla üç dilde çıkarttıkları ve birçok Afrika ülkesine dağıttıkları "The Negro World" (Zenci Dünya) isimli gazeteyle okuyucuları siyasallaştırıyor, beyazlara karşı kışkırtıyordu. ""Daha beyaz ırk barbarlık dönemini yaşarken, siyah ırkın üstünlüğü" söylemi en çok gündem yapılan ve zenci kitleye özgüven vermede başvurulan bir yöntemdi.
25'ten fazla ülkenin temsil edildiği Ağustos 1920'de yapılan uluslararası toplantıda "Evrensel Zenci Haklan Bildirisi" hazırlanmaya başlandı. Afrika'nın siyah halklara ait olduğunun belirtildiği toplantıda yeni bir bayrak ve hiyerarşik bir asalet düzeni kuruldu. Buna göre Garvey, Afrika Cumhuriyeti'nin geçici başkanlığına getirildi ve toplantıdan sonra Garvey dünya çapında öneme sahip bir kişi haline geldi.
"Garvey, Afrika'da bir yerde dünyanın her yerinden teknik ve mesleki hünerlerinin zenginliğini getirecek olan zencilerin oluşturacağı bir devlet kurmak istiyordu. Bu yeni devletin bir kaç yıl içerisinde başarısının sembolü olacağını ve dünyanın her yerindeki zenciler için bir sığınak olarak tanınacağını umuyordu. Çünkü Elijah Muhammed gibi Garvey de zencinin beyaz bir toplum içinde yaşadığı sürece barış ve itibar elde edemeyeceğine inanmıştı. O da E. Muhammed gibi tek çözüm olduğunu düşünüyordu. "Zalim beyaz ırkın kalbine korku düşürecek kadar güçlü ve ayrı bir toplum oluşturmak."8
Mücadeleci bir ruha sahip olan Garvey, 1924'te ABD hükümeti tarafından tutuklandı ve üç yıllık tutukluluk süresinden sonra 1927'de yurt dışına sürgün edildi. 1940 yılında vefatına kadar olan dönemde her ne kadar yurt dışından hareketi yönlendirmeye çalışmış olsa da birtakım iç bölünmeler ve karışıklıklardan dolayı, hareket gücünü yitirerek eridi.
Wallace Fard
Karizmatik liderlerin gücünün kırıldığı 1920'li yılların sonuna doğru ortaya çıkan Fard, siyah kitleye yeni bir motivasyon kazandıracak ve siyah hareket ileri ki tarihlerde kendine yeni bir kimlik sunacaktı.
1930'lu yıllarda Detroit sokaklarında dolaşan bir din davetçisi vardır. Ortadoğu kökenli olduğu iddia edilen Wallace Fard, zencilere mukaddes bir şehir olan Mekke'den geldiğini ve zencilerin kardeşi olduğunu söylemektedir. Kimliği hakkında söylenenler çelişkili olmakla birlikte kesin olarak bildiğimiz, Fard'ın zenci kitleler arasında İslamlaşma sürecini başlattığıdır. Gerek Hristiyanlık ve gerekse İslam konusunda zencileri aydınlatan ve bu manada bir örgütlenmeye giden Fard, ABD'de ilk defa bir takım İslami kurumsal faaliyetlerin temellerini de atıyordu. 4 yıllık yoğun tebliği sürecinde, Ezilen zencilerin haklarını savunabilmek için gizli askeri örgütlenmeler, ibadet ve toplantılar için mabedler, eğitim çalışmaları için bir takım dersaneler kurdu. Elijah bu dönemde Fard'ın tebliğine muhatap olan ve O'nun önde gelen yardımcıları arasına giren Georgia'lı bir zencidir. Genişleyen kadro, disiplinli bir teşkilatlanma halinde yavaş yavaş Elijah Muhammed'in denetimine devredilmekteydi, çünkü Fard'ın faaliyetleri polis tarafından yakın takibe alınmış ve bir takım suçlamalardan sonra Fard, hapse atılmıştı. 4 yıllık kısa bir örgütlenme ve zenciler arasında İslam ruhunu ateşleme süreci içerisinde Fard aniden kaybolur ve artık o tarihten sonra bir daha kendisine rastlamak mümkün olmaz. Federal polis tarafından öldürüldüğü iddiası, öne sürülen spekülasyonlar arasında en makul olanıdır. Bu dönemde Fard'ın kendini peygamber olarak vasıflandırdığını görmüyoruz. Zaten çok kısa süren bu örgütlenme döneminin çoğunda gizlice çalışmış, 1932 yılında tutuklanmış ve hapse atılmıştır. 1933'te Detroit'i terk etmesi istenen Fard, Şikago'ya gelir gelmez İse hemen tutuklanarak tekrar hapse atılmıştır. Bu dönemlerde gizlice E. Muhammed'in evine sığınan ve cemaatle ilgili konularda ona talimatlar veren Fard, aynı zamanda E. Muhammed'e hareket içerisinde çok önemli bir konum bahşetmektedir. Bu yakınlık, ileriki dönemlerde Elijah Muhammed tarafından Fard'ın ilahlığı iddiasına dek götürülecektir.
Elijah Muhammed
Çeşitli spekülasyonlara göre kaybolan Fard, bazı takipçileri tarafından kendini kurban eden bir Müslüman olarak "dünyanın kurtarıcısı" şeklinde telakki edilmeye başlandı. Hareket içinde öne çıkan E. Muhammed'e karşı duyulan tepki beraberinde hizipleşmeyi ve ayrışmayı da getirdi. Şikago'ya çekilen E. Muhammed ve takipçileri "Mabed Halkı" şeklinde yapılandılar. Elijah tarafından, Fard tanrılaştırıldı ve bu zamandan sonra Allah (God) denmeye başlandı. Elijah Muhammed, peygamber kisvesine büründü ve kendisini Allah'ın elçisi (prophet) olarak takdim etti.
"Sansasyon yapmıyorum. Ben insanım, ben elçiyim... Doğrudan Tanrı'dan geliyorum. Tanrı bana yol gösteriyor, ben Tanrı ile rabıta halindeyim ve Tanrı'yı tanıyorum. Eğer Tanrı benimle olmasa, beni koruyor olmasa, hiçbir insanın söyleyemediği ve söyleyip de sağ kalamadığı şeyleri nasıl söyleyebilirim?"9
Fard burada kişileşmiş tanrıdır. Elijah Muhammed ise "Kuzey Amerika bozkırlarındaki keşfedilmiş kayıp İslam Ulusu'na Allah'ın gönderdiği elçi"dir.
1935'ten sonraki yirmi yıllık süreç, hareketin güç kazanma, ülke genelinde taraftar bulma ve teşkilatlanma dönemidir. Hareket kendini "İslam Ulusu" (Nation of İslam) şeklinde tanımlar. Aslında Elijah Muhammed'in üzerine oturttuğu hareketin dinsel boyutunu bir yerde Noble Drew Ali'den, siyasal yönünü ise Marcus Garvey'den almış olabileceğini iddia edebiliriz. Her iki hareketin mensubu olan insanların bir kısmı daha sonraki yıllarda E. Muhammed'e ilhak olmaktadırlar ve Elijah Muhammed siyasi söylem itibariyle Garvey'e benzer şekilde gerek zenciler için ayrı bir vatan talep etmesi ve gerekse Noble Drew Ali örneğinde görüldüğü üzere kendini peygamber ilan etmesi bakımından gerçekte genel bir etkileşimin mevcudiyetini bize yansıtmaktadır.
1942 yılında, 2. Dünya Savaşı döneminde 12 zenci lider tutuklanır. Suç duyurusu, Japonlar'ın başarısını artırmak için örgütlenmek, askerlik yasasını ihlal etmek, maneviyatı bozmak ve halkı isyana teşvik etmektir. Ve bu tutuklulardan birisi de Elijah Muhammed'dir. Mahkeme tarafından 4 yıl hapse atılan Elijah, Japon ırkına daha yakın oldukları gerekçesiyle mahkeme için ilginç beyanatlarda bulunur. O'na göre bu savaş, aynı zamanda "beyaz adamın, yaratılıştan itibaren beyaz olmayan herkese yaptığı zulmü" gösteren bir başka delildir ve bu yüzden siyah insanın bu savaşta yeri yoktur.
Hareket, beyaz ırkın egemenliğine karşı "Zenciler, beyazlar arasında yaşamaya devam ettiği müddetçe beyaz adamın kötüye kullandığı politik ve ekonomik gücün kurbanı olacaktır" iddiasındadır ve bu halde ırklar arası karşılıklı saygının oluşması için tek gerçekçi çözümü ırksal ayrımcılıkta görmektedir. Bununla birlikte siyah Müslümanlar, ülkeyi beyazlara bırakmayı da düşünmüyorlar. Beyazların yurdunun Avrupa olduğunu ve ancak adil bir ayrılığın "Babalarımızın ve analarımızın karşılığını 300 yıllık kölelikle ödediği Amerika'ya zencilerin yerleşmesi.." gerektiğini savunuyorlar.10
Bütün siyahların doğuştan Müslüman olduğu ilkesi karşısında "Hristiyanlık, siyah insanlardan köleler meydana getirmek için mavi gözlü şeytanlar tarafından düzenlenen ve desteklenen bir dindir."11
Fakat mevcut otoriteye -beyaz adamın zor kullanarak sürdürdüğü bozuk otorite bile olsa siyah ulus gücünü tekrar elde edene kadar- riayet edilmesi istenmektedir. Buna mukabil, arzulanan ideal, "Saldırıya geçecek ve düşmanla yapılacak adalet ve özgürlük savaşını sonuna kadar sürdürecek bir 'Birleşik Siyah Cephe' oluşturabilmektir."12
Amerikalı zencinin hastalığının çoğunlukla ekonomik saikler olduğuna inanılmakta ve öncelikle siyah ulusun ekonomik bağımsızlığa kavuşması gerektiği söylenmektedir. Beyaz adamın adalet sağlamada aciz olduğu vurgulanırken, Malcolm bir konuşmasında bunun çözümü için siyah ulusa 9 ya da 10 eyaletin verilmesi gerektiğini belirtmektedir. Bu dönemde ABD'de İslam Ulusu'nun fikirlerini kabul etmeyen ve bunları gayri İslami bulan bir takım kişiler varsa da belli bir siyasi çizgi tutturmadıklarından ve sayıca çok az olduklarından, hareket üzerinde herhangi bir etkiden uzak kalmışlardır. İslam Ulusu'nun zaten siyah ırkçılık üzerine oturduğu böylesi bir ortamda, diğer siyah olmayan Müslüman şahsiyet ve gruplarla da bir diyalog sürecinden bahsetmek zordur.
Malcolm X
Hareket, İslam Ulusu olarak yaygın kimliğini Malcolm X'in harekete dahil olmasıyla birlikte kazanmıştır. 1946-1952 yıllarını hapiste geçiren Malcolm, daha sonra 1962'ye kadar hareketin en etkin şahıslarından biri olmuştur. Malcolm kısa hayatına birçok tecrübeyi sığdırabilmiş ve bu kısa hayatının son deminde uyuyan "siyah kitleler"i ayağa kaldırabilmiştir. Fanon'un "Siyah Deri Beyaz Maske" ve "Yeryüzünün Lanetlileri" isimli kitaplarında karakterize ettiği köleleştirilmiş siyah halka, ABD'de özgürlük inancı kazandıran Malcolm, 20 milyonluk siyah nüfusa hitap ederken onları siyasallaşma, sosyalleşme ve bileğinin gücüyle hakkını arama bilincini aşılamaktadır.
Malcolm X, Türkiyeli okuyucunun Siyah Müslümanlar hareketi içerisinde en iyi ve yakından tanıdığı bir isimdir. Ama hareketin ancak Malcolm X dönemi bilinmekte ve öncesi ile sonrası tamamen bir kopukluk arz etmektedir. Çok büyük bir öneme sahip olmasına rağmen daha fazla bilinen bu dönemi bu yüzden kısa tutuyoruz. Ama öncelikle vurgulanması gereken bir husus, itikadı yapısı bir kenara bırakılacak olursa, Elijah Muhammed liderliğindeki İslam Ulusu hareketi, gerek Malcolm X'e ve gerekse siyah kitlelere kimliklerini bulmada şahsiyetlerini kazanmada, disiplinize olma, sosyal ve ekonomik yaşantılarını düzenleme, ailevi hayatı önemseme gibi siyah insanın Tom Amca'lıktan sıyrılıp yeniden kendine gelmesinde ve beyaz ırk karşısında aşağılık kompleksinden kurtulmasında etkin olmuştur.
Öyle ki, siyahların haklarını savunmak ve korumak için kurulan "İslam'ın Nimetleri" isimli illegal askeri teşkilattan, siyah kadının eğitimi için açılan okullara, haksızlığa uğrayan bir siyahın hakkının mahkemece gasbedilmesi karşısında yüz binleri aşkın kalabalıklarla organizeli mitingler düzenlemeye, hareketin ekonomik problemlerini çözmek için oluşturulan finansal fonlardan, tebliğ ağının yaygınlaştırılabilmesi için kurulan radyo istasyonlarına, cuma ve pazar günleri mabedlerde halkı bilinçlendirmek maksadıyla düzenlenen disiplinli çalışmalara ve vaazlara varıncaya kadar çok yönlü bir yapılanma ve kitleselleşme sürecine girilmiştir.
Fakat itikadi bakımdan hadiseye bakacak olduğumuzda açıkça ve birtakım çarpıtmaların bilinçli bir şekilde yapıldığını görüyoruz. Elijah Muhammed İslam dünyasından ve İslam itikadından habersiz birisi değildir. Birtakım dini liderlerle tartışmış ve İslam'ın esaslarını inkar ettiği ve değiştirdiği suçlamalarına maruz kalmıştır. 1960 senesinde yaptığı hac hazırlıklarında "Kendi arkadaşlarımı ve kendi dindaşlarımı ziyaret ve onlarla birlikte ibadet etmeye gidiyorum" demektedir. Bir konuşmasında "İslamiyet, Cenab-ı Hakk'ın emir buyurduğu ve Hz. Adem'den Hz. Muhammed'e kadar bütün peygamberlerin mensup olduğu dindir. İslamiyet Hz. Musa'nın, Hz. Nuh'un, Hz. İbrahim'in ve Hz. İsa'nın dinidir" gibi İslam akidesine uygun şeyler söyleyen Elijah Muhammed bir yandan da İslam'a aykırı ve apaçık şirk olan Fard'ın ilahlığı, kendisinin peygamberliği, vahiy aldığı gibi iddialarda bulunmaktadır.
Hareket içerisinde, Elijah Muhammed'in dini öğretilerine yine ilk karşı çıkan kendi oğlu olmuştur. Halen birçok değişikliğe uğramış olmasına ve eski itikadi yapısını değiştirmiş bulunmasına rağmen hareketin liderliğini yapan Warith Deen Muhammed, babasının muhaliflerinden Filistinli Şeyh Cemil Diab'dan dersler almış ve babasının iddialarını hiçbir zaman içine sindirememiştir. Babasının gayrı meşru ilişkilerini Malcolm X'e anlatarak İslam Ulusu hareketi içerisinde babasının ilişkilerini ve öğretilerini ilk reddeden isimlerden birisi kendisi olmuştur. Kardeşi Akbar Muhammed'in el-Ezher'de okumuş olması hakeza O'nu sahih İslam anlayışına bağlamıştır. Hareketten koptuktan sonra hacca giden ve sahih İslam anlayışına dönen Malcolm X, yine hareket içerisinde ilk muhalefeti başlatan kimselerdendir.
Fakat her şeye rağmen, Elijah Muhammed liderliğindeki İslam Ulusu hareketinin eksik ve yanlış bilgileri Malconn X'in ifadesiyle, onları Hristiyanlıktan uzaklaştırmak ve onlara Allah'ı tanımak ve Mekke'ye doğru yönelmek imkanını vermektedir.
Her ne kadar ABD'de siyah halk arasında 1950-60'lı yıllar boyunca artan "siyah ırkçılık" bağımsız ve Amerika'ya özgü bir karakter gibi gözükse de bu tarihler Afrika'nın kaderinin yeniden çizildiği, sömürgeye karşı çıkışta Afrika'nın bir sembol haline dönüştüğü yıllardır.
Siyahlar tarafından, beyaz ırkçılığı, sömürgeyi, zulüm ve baskıyı meşrulaştırdığı ölçüde reddedilen hristiyanlık karşısında İslam, sahih bir din anlayış olmanın yanı sıra liderlerin sosyal ve siyasi hakları temin etme ve düzenleme hususunda da bir inanç sistemi olarak kabul görmüştür.13
Malcolm X'in şehadeti, gerek hac sonrası itikadi farklılaşmadan ve gerekse hareket içi bir takım ayrışmadan sonra ortaya çıkan tartışmaların yoğunlaştığı 1965 Şubatı'na rastlar.
Malcolm'un hareket içi tartışmalara girmesi, ABD başkanı John F. Kennedy'nin öldürülmesi tarihine uzanır. Elijah Muhammed'in direktifiyle atılan "Müslümanlar Başkanımızın Ölümüne Yas Tutuyorlar" başlığı ve Kennedy'nin koca bir resmi ile çıkan gazete siyah Müslümanlar arasında şok etkisi yapar. Diğer yandan Elijah Muhammed'in gayri meşru ilişkilerinin ifşa olunması hareket içerisinde liderliğe olan güven ve itimadın sarsılmasına sebebiyet verir.
Bununla birlikte Hak Söz dergisinin 46/47. sayısında röportajını sunduğumuz Elijah Muhammed'in oğlu Warith Deen Muhammed, doldurduğu kasetlerde babasının peygamberliğini yalanlar ve şöyle der: "Babam, siz inananların elçi diye hitap ettiği adam, bize tanrı tarafından eğitildiğini söyledi, bu doğru değildir. Mr. Wallace Fard öğretirken, babam hastalıktan yatak döşek yatıyordu. Fard'a giden, onu dinleyen ve geri dönerek mesajını ileten annem oluyordu..."14
Elijah Muhammed kendi gücünü, otoritesini ve ününü Malcolm X'e borçludur. Çünkü Elijah, Malcolm'un omuzları üzerinde yükseldi. Malcolm'un güçlü hitabeti ve ikna edici kabiliyeti karşısında mest olan kalabalıklar için, çok nadir olarak ve ancak kısa bir sürede siyah kalabalıkların karşısına çıkan Elijah, beraberinde bir gizem oluşturuyor; Malcolm'un ötesinde ulaşılması, dokunulması güç bir yeri işgal ediyor ve aynı zamanda Malcolm'un arka planında, Malcolm'un görünmeyen boyutunu teşkil ediyordu. Hareket mensuplarının elçiye olan bağlılıkları Malcolm'un üzerinden geçiyordu ve elçi hakkında bütün bildikleri de Malcolm'u dinleyerek öğrendikleriydi. Çoğu O'nu hiç görmemiş ve işitmemişti bile. Müslümanların safları Malcolm'un sayesinde sıklaşıyordu.15
Malcolm X Sonrasında İslam Ulusu İçindeki Gruplaşmalar
Malcolm'ün şehadetiyle birlikte hareket içinde derinden bir huzursuzluk baş gösterdi. Malcolm'un yerine göz diken ve Malcolm'e karşı savaş baltalarını bileyenler, bu sefer Malcolm'un çizgisine yakın olan taraftarlara karşı ateş püskürmeye başladırlar.
Malcolm'e en yakın çizgiyi, Malcolm'u hiçbir zaman terk etmemiş olan Elijah'ın oğlu Wallace sürdürüyordu. Fakat Malcolm X'in aksine İslam Ulusu'na karşı bir hareketlenme içerisine girmediğinden ve bir yandan da vesayet gözüyle bakıldığından kendisine yönelik bir saldırı gerçekleşmedi. Ama buna mukabil, uzun süre babası tarafından hareketten kovulmuş/atılmış, fakat ısrarlı direnişi sayesinde Elijah yeniden Wallace'yi harekete kabul etmek zorunda kalmıştır. Hareketten kopmayarak, hareket içerisinde bildiği doğrulan babasına rağmen açıklayan Wallace, aynı zamanda bazı vekillerin de nefret ve husumetlerini kendi üzerine çekiyordu.
Wallace'e karşı en büyük tep ki, bir zamanlar Malcolm X'in harekete kazandırdığı Bostonlu Louis Farrakhan'dan geliyordu. Malcolm'ün İslam Ulusu içerisinde çok önemli bir pozisyona getirdiği Louis X, Malcolm'e karşı çıkmış, hareketten ayrılmasından sonra Malcolm'u "Uluslararası serseri" ilan etmiş ve bir an önce kafasının uçurulması gerektiğini söylemiştir.
Malcolm X'in şehadetinin failleri ne kadar muammalı ise, Malcolm X'in kızı Bahiye Şahbaz'ın Louis Farrakhan'ı öldürtmek için kiralık katil tuttuğu iddiasıyla Ocak 1995'te yargılanması da o derece muammalıdır. Bu arada Bahiye Şahbaz ABD yönetimini kendini tuzağa düşürmekle suçlamıştır.
İmam W.D. Muhammed
Elijah'ın 1975'te vefatından sonra hareketin başına Wallace geçti. Wallace Fard'dan gelen ismini Warith olarak değiştirdi ve başa geçtikten kısa bir süre sonra "Siyah Müslüman ya da beyaz Müslüman ayrımı yoktur. Hepsi de Allah'ın kullandır" diyerek babasından devreden hareketin birçok temel doktrinini dinamitlemeye başladı. İslam Ulusu'nun din anlayışına muhalif olan geniş bir kitle ile sahih İslam ve ümmet anlayışına ihtida etti. Arapça, Kur'an-ı Kerim ve fıkıh konularındaki geniş çalışmaları ile "Müceddid" unvanıyla yeniden Amerikalı siyah Müslümanları toplamaya başladı.
İslam Ulusu içinde "Vekil" diye tanınan görevliler "İmam " ismini aldılar ve mabed kelimesi yerini ve işlevini mescitlere bıraktı. "Muhammed Konuşuyor" isimli hareketin yayın organı olan gazete adını "Bilalian News"e daha sonra da haftalık olarak çıkmakta olan "Müslim Journal"e bıraktı.
"İslam Ulusu" 1976'da "Batı'da Dünya İslam Ümmeti" ismiyle yer değiştirdi ve 1980'de ise "Amerikan İslam Misyonu" ismini kullanmaya başladılar. Hareket, uluslararası platformlarda İslami bir yapı olarak kendini kabul ettirmiş ve yine Amerika'da meskun göçmen Müslümanlarla varılan uzlaşma ile karşılıklı olarak birbirlerini İslami cemaatler olarak tanımışlar, birbirlerinin mescitlerine, toplantılarına, programlarına gitme ve destek olma sürecine girmişlerdir. Siyah Müslümanlar yerli bir dini azınlık grup olarak ABD hükümeti tarafından tanınmakta ve bu manada karşılıklı bir takım resmi taleplerde bulunmaktadırlar. Bir dini yapı olarak legal bir örgütlenme biçimini seçen Warith Deen Muhammed liderliğindeki Siyah Müslümanlar, öncelikle yoğunluklarını, eğitim, ekonomi, tebliğ ve mescid faaliyetleri ekseninde yürütmeye çalışmaktadırlar. Mümkün mertebe legal kurumsallaşma çabası içerisinde olan Siyah Müslümanların ABD devletine ve politikalarına bakışları da bir Ortadoğulu Müslümandan oldukça büyük bir farklılık arz etmektedir. ABD'yi iyisiyle kötüsüyle kendi devletleri olarak gören Müslümanlar, ABD'nin icraatlarına da ancak bir sistem içi eleştiri getiriyorlar. Bu manada köklü, bütüne ait bir eleştiri ya da yapılanma yerine ancak kısmi noktalarda çözüm arayışına gidiyorlar. ABD'nin müdahil olduğu hemen her yerde, Müslümanların aleyhine bir durumun vaki olduğu Ortadoğulu Müslümanlar için nasıl genel bir kanı ise, ABD'nin müdahil olması, haksızlığa zulme karşı çaba sarf etmesi ve bu manada askeri-politik müdahalelerde bulunması ABD'li Müslümanlarca hükümete karşı ileri sürülen taleplerdir. 1960'ların Malcolm'lü devrimci siyasi başkaldırısı yerini Gandivari bir mücadeleye bırakmış. Gürültüden uzak bir hareketlilik var, fakat bu da beraberinde en azından bizim gibi Ortadoğulu Müslümanlar açısından anlaşılması zor bir sisteme kenetlenmeyi getirmiş. Siyasal tercihler, Cumhuriyetçiler mi olsun yoksa Demokratlar mı? Türünden bir çarpıklıklar zincirini oluşturmaktadır. Eski hilafeti temsil eden bayrak yerine şu an mescitlerin bir köşesinde ABD bayrağı vardır. Warith Deen Muhammed ile 11 Nisan 1994'te yapılan ve Newyork Newsday dergisinde ve aynı zamanda şu an halen hareketin yayın organı niteliğindeki Müslim Journal dergisinde yayınlanan röportaj, Hak Söz dergisinin 46/47. sayılarında da yayınlanmıştı ve hareketin niteliği ile ilgili bir takım ayrıntılı bilgiler sunmaktadır.
Louis Farrakhan
1975'ten sonra W. Deen Muhammed'in sahih İslam anlayışına dönmesiyle birlikte hareket içinde zaten W. Deen Muhammed'e karşı muhalefet eden ve Elijah Muhammed'in öğretilerine sıkı sıkıya bağlı olan Louis Farrakhan ve taraftarları "İslam Ulusu" hareketini devam ettirdiler. 1960'lara ait öğretiler aynen korunmaktadır ve günümüzde buna ciddi ve saldırgan bir yahudi düşmanlığı eklenmiştir. Farrakhan, Malcolm'un İslam Ulusu'ndan ayrılmasından önceki haline benzemektedir. Beyaz ırkçılığa karşı siyahların şeref ve haysiyetini korumak için öncelikli olarak gettolarda örgütlenmektedir.
1970'lerde popülaritesini yitiren "Siyah ayrımcılık" 1980'lerin etnik ve ekonomik kötü koşullarından dolayı yeniden canlandı ve 80'ler sonrası Farrakhan'ın kuvvetlenmesine imkan sağladı.
Farrakhan, W. Deen Muhammed'i iki yüzlülük ve babasına ihanet etmiş olmakla suçlamaktadır. 1979'da çıkartmaya başladığı "Final Cali" (Son Çağrı) isimli gazete ile siyah halkı, Wallace Fard şahsında tecelli etmiş Allah'a ve Elçisi Elijah Muhammed'e dönmeye çağırmaktadır. Özellikle Yahudilere karşı şiddet eğilimleri taşıyan hareket militanik bir karaktere de sahiptir ve son günlerde ABD'de yahudi lobilerinin hedefi haline gelmiştir.
Sahih İslam anlayışına dönmesi için kendisine yapılan tebliğlere karşı İslam dünyasında, Mekke'nin gettolarına varıncaya kadar siyah halkın kötü şartlar altında yaşadığını ve İslam dünyasında da ırkçılığın olduğunu iddia eden Farrakhan, öncelikle Müslümanların ırkçılıktan vazgeçmeleri gerektiğini belirtmektedir.
1980'li yıllarda Farrakhan ile W. D. Muhammed taraftarları arasında bir cihadın olduğu söylentileri mevcuttu. 1973 yılında selefi bir çizgiye sahip Hanefi hareketinin lideri Hamas Abdulhalis'in ailesinden 7 fert öldürüldü. Liderler yanlarında ancak özel korumalarıyla dolaşabiliyorlardı. Ama özellikle W. Deen Muhammed kendi taraftarlarına, Farrakhan fırkasını kaale almamalarını, onlarla çatışmaya girmekten uzak durmalarını, saldırgan olmamalarını ve şiddetten kaçınmalarını söylemiştir. Ve bu manada fiili bir çatışmaya da girmemiştir.16
Birleşik Devletler, siyasi ve stratejik çıkarlar yüzünden Amerikalı Müslümanlarla resmi ilişkiler kurmak zorunda kalmıştır. Amerikan tarihinde son dört yönetim (Carter, Reagan, Bush, Clinton) boyunca hükümet Amerikalı Müslümanlarla yakından ilgilenmeye başlamıştır. Hatta Müslümanların işlerinden sorumlu bir hükümet danışmanı tayin etmiştir.17
Amerikalılar dış dünyada Ortadoğuluları ve Afrikalı Müslümanları terörist göstermek için film çeker, hikayeler üretirken, Amerikalı Müslümanlarla ilgili bu tür söylenti ve hikayeler yok denecek kadar azdır. Tabii burada "Şeyh Ömer Abdurrahman ve Newyork Dünya Ticaret Merkezinin bombalanması" hadisesini hariç tutmak gerekir ki bu da "Ortadoğu'da gelişen Radikalizm"le bağdaştırmıştır.
ABD halkı İslam ve Müslümanlar konusunda cahildir ve Müslümanlarla ilgili dini görüşleri, Avrupalılar'ınkinden daha az düşmanca değildir. Halen faili aydınlatılamamış bir ticaret merkezinin bombalanması hadisesi ile Müslümanların korkunç yaratıklar olarak takdim edilmesi yetmiştir. Bugün ABD kamuoyunda İslam; terörizmle, yahudi karşıtlığıyla, batı uygarlığına karşıtlıkla, fanatik ya da gözü dönmüşlükle eşdeğer kılınmaya çalışılmaktadır. Özellikle Dünya Ticaret Merkezi'nin bombalanması hadisesine bağlı olarak kamuoyunda "İslami fundamentalizm" hakkında çok geniş çaplı bir anti-propagandaya gidilmiştir. Tabii burada saldırı direk dinin kendisine değil, fakat bazı İslami cemaatlerin ya da şahsiyetlerin terörist olarak damgalanarak mahkum edilmesine yöneliktir.
Müslümanlara karşı yürütülen bu medyatik saldırılardan bütün İslami kesimler etkilenmektedirler ve bu da beraberinde yine Müslümanların genel olarak siyasallaşmasına ve daha duyarlı hale dönüşmesine vesile olmaktadır. Bugün İslam, ABD'de en hızlı yayılan ve büyüyen dindir. Fakat Amerikan kamu hayatında belirleyici bir güçleri yoktur. Müslüman cemaatler ABD politik hayatında ne tanımlanmış bir siyasal role sahipler ne de belirlenmiş bir siyasal katılıma. 1990'da kurulan Amerikan İslam Konseyi tabanında değişik cemaatler arasında ortak eğilimler belirleme ve bir bütün olarak ABD hükümetleri üzerinde politik bir baskı gücü oluşturabilme çalışmaları yapılmaktadır.
Sayıları yahudi nüfusuna yakın olan Müslümanların yaklaşık 8-10 milyon olduğu tahmin edilmektedir ve bunların da %42'sini siyah Müslümanlar oluşturuyor. Kurumsallaşmış ve Amerikan şartlarına göre belli bir yapılanma sürecine girmiş olan siyah Müslümanlar diğer yapılara göre daha yerleşik ve örgütlüdür. İslam Ulusu geleneği onlara liderlerine sıkı sıkıya bağlılığı ve çok disiplinli bir sosyal kurumsallaşmayı öğretmiş. Warith Deen Muhammed liderliğinde teşkilatlanan hareket, özellikle eğitime ağırlık vererek şu an için siyasi bir yapılanmayı önemsemiyor gibi gözükse de ilerisi için belli bir Kur'ani temele bağlı, tevhidi şuura sahip yeni siyah nesli bir potansiyel güç olarak hazırlamaktadır.
Dipnotlar:
1-Serdar Turgut 31.03.1993, Hürriyet Gazetesi
2-Eric Lincoln, "Siyah Müslümanlar", s.283, Bengisu Yayınları, İstanbul
3-J. Saunders Redding, "They Came in Chains" s. 225, N. York, 1950
4-Simpsone Yinger, "ABD'de Etnik ve Kültürel Azınlıklar" s.582
5-Yuonne Haddad Yazbeck "Muslims in America" s. 265
6-E. Lincoln, a.g.e. s.75
7-E. Lincoln, a.g.e. 80
8-Edmund Cronon "Black Moses" s. 187, E. Lincoln a.g.e. s. 84
9-Mr. Muhammed Speaks, May 1960 (Lincoln, s.223)
10-E. Lincoln a.g.e. s. 99
11-Suprem Wisdom, s. 12
12-E. Lincoln a.g.e. s. 110-112
13-Kathleen M. Moore, "American Journal of İslamic Social Sience sayı: 11/2, s. 230
14-Hakim Cemal, "Aydınlığın Siyah Yüzü" s. 292
15-Hakim Cemal, a.g.e. s. 239-240
16-Louis Farrakhan, Final Cali, Lawrance H. Mamiya s. 251
17-Akbar Muhammed, "ABD'de Müslümanlar" Müslim Minorities Affairs, July 1991
Kaynak: Haksöz Dergisi - Sayı: 50 - Mayıs 95
Not: Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Urvetü'l Vuska'nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Mustafa YILMAZ
Bugün Puthanede İbrahimiz! Yarın Ne Olacağız?
Urvetü`l Vuska - Tüm hakları saklıdır. ® 2014 - Sitede bulunun içerikler ve analizler kaynak gösterilerek alıntılanabilir. Networkbil.Net