Ana Sayfa  /  BİYOGRAFİ  /  Muhammed Et-Tahir B. Aşur / Ali PEKCAN
  • Facebook da Paylaş
Muhammed Et-Tahir B. Aşur / Ali PEKCAN
  • 28-10-2014
  • 0 yorum
  • 6107 okunma
İbn Âşûr'a göre, İslâm hukukuna göre düzenlenmiş bir toplumsal sistemin meşruiyet yönünde dayanaklarını Kur'ân ve Sünnet nassları oluşturmaktadır. Hz. Peygamberin Medîne döneminde bir siyasal örgütlenmeye gittiğini, bunun bir bakıma doğal bir zorunluluk olduğunu vurgulayan İbn Âşûr'a göre, başta Hz. Peygamber olmak üzere diğer Müslümanların özgürce yaşayabilecekleri bir ortamın yaratılması zorunluluğu bulunmaktaydı.

Hayatı:

Tunus'ta doğdu. Aslen Faslı olup Âşûr ailesine mensubiyetinden dolayı dedeleri gibi İbn Âşûr lakabıyla anıldı. Yetişmesinde Cem'iyyetü'l-Evkâf reis­liği de yapan babası Muhammed b. Muhammed Tâhir ile anne tarafından dedesi olan başbakan Muhammed el-Azîz Bû Attûr'un ayrı bir yeri vardır. İlk öğrenimini dedesi Attûr'un yanında tamamlayan İbn Âşûr, 1892’de bir orta ve yüksek eğitim kurumu olan (Sonraları üniversite olan) Zeytûne’ye girdi. Zekası ve üstün kabiliyeti ile dikkat çektiği için kendisine özel bir öğretim ve eğitim programı uygulandı. Önce Şeyh Salih eş-Şerîfin derslerine devam etti. Daha sonra Şeyh Salim Bû Hâcib'ten Kastallânî'nin İrşâdü's-Sârî'sini, İbnü'ş- Şeyh diye bilinen Ömer b. Ahmed'den, Beyzâvî'nin Envâru't-Tenzîl'ini, Mu­hammed b. Neccâfdnn kelâm' ilmine dair el-Mevâkıfı okudu. 1899’da ta­mamladığı yüksek öğrenimi sırasında Fransızcayı öğrendi. 1903 yılında Zeytûne Üniversitesinde ikinci dereceden öğretim elemanı olarak tayin edildi. O sırada Tunus'a gelen Muhammed Abduh'un konferans ve sohbetlerine ka­tıldı. 1905 yılında, 'Alış-verişte muhayyerlik' başlıklı bir tez hazırlayarak öğretim görevlisi oldu. Bundan sonra da öğrenmeye, önde gelen hocalardan dersler almaya devam etti. Onlardan icazetler aldı. Üniversitede daha çok Arap dili ve edebiyatı,. fıkıh, fıkıh usûlü ile makâsıdü'ş-şerîa (İslâm hukuk felsefesi) dersleri verdi. Pek çok öğrenci yetiştirdi. Yazılı bir çok eserinin ya­nında en önemli canlı eserleri olan talebeleri arasında Müslüman Cezâyir'in manevî lideri Abdülhamîd b. Badis ile kendi oğlu Muhammed Fazıl (b. Âşûr) gibi ünlü şahsiyetler de bulunmaktadır. 1908 de Tunus Millî Eğitim program­larının ıslah'ını gerçekleştirme görevi verilen komisyonda üye olarak bulun­du.1

İbn Âşûr, üniversitedeki görevi ve akademik çalışmalarının yanı sıra 1913 yılından itibaren on yıl süreyle Mâlikî kadılığı da yaptı. 1927 yılında baş müftü seçildi. 1932 yılında Mâlikî şeyhülislamı oldu. Aynı yıl Zeytûne Üniversitesine rektör tayin edildi. 1960 yılına kadar -bazı aralıklarla- bu görevini sürdürdü. 1950 de Kahire Mecmau'l-luğa el-'Arabiyye'ye, 1955 te de Şam Mecmau'l-ilmiyye el-'Arabiyye'ye üye olarak seçildi. Kuveyt'te yayımla­nan el-Mevsûatü'l-fıkhıyye'nin telif çalışmalarına katıldı. 1951 yılında İstan­bul'da düzenlenen "uluslararası müsteşrikler kongresinde bulundu. Hac farizasını ifa ettikten sonra çeşitli İslam ülkelerine ve Avrupa'ya seyahatlerde bulundu. İslâmî konularda yaptığı başarılı çalışmalardan dolayı 1972 ve 1973 yıllarında Tunus cumhurbaşkanlığı tarafından ödüllendirildi. Hayatını İlmî ve fikri faaliyetlerle geçiren İbn Âşûr, 12 Ağustos 1973'te başkent Tu­nus’ta vefat etti ve burada bulunan Zellâc mezarlığına defnedildi.2

Eserleri:3

1- et-Tahrir ve't-Tenvîr-, Bu eserin tam adi: Tahriru'l-ma'nâ's-sedîd ve tenvîri'l-akli'l-cedîd min tefsiri'l-Ki tâbi'l-mecîd'dir.

İbn Âşûr’un en önemli eserlerinden biri olup, otuz cilt halinde Tunus'ta (1987) yayımlanmıştır. Çağımızda yazılan en önemli tefsirlerden birisi sayı­lan bu eserinde İbn Âşûr, 130 sayfalık bir girişten sonra Mushaf'tâki sıraya göre surelerin tefsirini yapmıştır. Ağırlıklı olarak edebî-belâğî bir uslupla kaleme alınmıştır. Dil ağırlıklı yorum ve tefsirlerin yanı sıra, Kur'ân'daki ifa­delerin gaye ve maksatlarına da işaret edilmesi bakımından önemlidir. Makâsıdü'ş-Şerîa konularındaki hakimiyeti bu eserinde de hemen fark edil­mektedir.

2- Keşfiil-muğattâfi'l-me‘ânî ve'l-efâz el-vâkı'aJfl-Muvatta’:

İmam Mâlik'in Muvatta'ının kısa ve özlü bir şerhidir. Tunus’ta 1975 yı­lında (463 sh.) ve Cezâyir'de 1975’te yayımlanmıştır.

3- Makâsıdü'ş-Şenati'l-İslâmiyye: İslam hukuk felsefesi konusunda ça­ğımızda kaleme alınmış en güzel eserlerden biridir. Yazar bu eserinde, İslam hukukunda gaye problemini en geniş manasıyla irdelemeye ve değerlendir­meye tabi tutmuştur (Tunus 1945-1946; Cezâyir 1985} Eser M. Erdoğan ve V. Akyüz tarafından 'İslam Hukuk Felsefesi (Gaye Problemi)' adıyla Türkçemize kazandırılmıştır (İstanbul 1988; 1996).

4- Usûlü'n-nizâmi'l-ictimâ'îfi'l-İslâm-. İslam'a göre toplumsal düzen na­sıl olması gerektiği üzerinde duran bu eserini, başarılı bir İslâm hukuk sos­yolojisi denemesi saymak mümkündür (Tunus 1945-46; Cezâyir 1985) Eser, Vecdi Akyüz tarafından, 'İslâm İnsan ve Toplum Felsefesi' adıyla Türkçeye çevrilmiştir (İstanbul 2000).

5- en-Nazaru'l-Fesîh ‘inde medâyıki'l-enzâr JVl-Câmi'îs-sahîh: İmam Buhârî'nin ilgili kitabı üzerine yazdığı bazı notlar ve açıklamalar içeren talikidir (Tunus 1979; Libya 1979).

6- Eleyse's-subhu bi karîb-. Müellifin eğitim konusunda genç yaşlarda - takriben 27 yaşında iken- kaleme aldığı bir eserdir (Tunus 1967-88

7- Tahkîkât ve enzârfii-Kur'ân ve's-Sünne-, (Tunus 1985) Kendisine yö­neltilen sorulara verdiği cevapların oğlu Abdülmelik tarafından derlenip ki­taplaştırılmış halidir.

8- Divânü'n-Nâbiğa ez-Zübyânî: Adı geçen şairin şiirlerinin derlenip tahkiki sonucu oluşan bir eserdir (Tunus 1976).

9- Usûlü'l-inşâ ve'l-hıtâbe (Tunus h.1339).

10- Hâşiyetü't-tavzîh ve’t-tashîh li müşkilâti Kitabi't-Tenkîh alâ şerhi Tenkîhi'l-JUsülfi'l- Usûl li Şihâbiddîn el-Karâft (Tunus h. 1341).

11- Nakdün Ilmiyyun li Kitâbi'l-İslâm ve Usûli'l-Hukm (Kahire h. 1344).

12- Şerhu Kaside d'l-‘şâ el-Ekber (Tunus 1929).

13- Mûcezü'l-belâğa (Tunus 1932).

14- el-VakfveÂsâruhûfi'l-İslâm (Kahire 1937).

15- Şerhu'l-mukaddime JTl-Edebiyye li Şerhi'l-İmâm el-Merzûkî alâ Dîvâni'l-hamse liEbî Temâm (Tunus 1958-1978; Libya 1978; Beyrut ts.).

16- Kıssatü'l-Mevlîd (Tunus 1392/1972).

17- Risale Jıkhıyye havle'l-fetvâ et-Teransifâliyye (Menâr dergisi 6.cilt, 24.sayıda yayımlanmıştır).

18- Usûlü't-tekaddüm ve’l-medeniyyefi'l-İslâm:

Bu eser, İbn Âşûr'un el-Cem'iyyetü’l-Haldûniyye adlı bir derneğin dü­zenlediği konferansta yaptığı konuşmanın yazıya- çevrilmiş biçimidir. Bu eserin bir bölümü, İbn Âşûr'un oğlu Fâzıl tarafından, kendisinin kaleme aldı­ğı el-Haraketü’l-edebiyye ve’l-fikriyye adlı eserinde nakledilmiştir.

Tunus, Kahire ve Dımaşk'ta çıkan çeşitli dergilerde çok sayıda İlmî araştırma ve makalesi yayımlanan İbn Âşûr, ayrıca Ebu'l-Kâsım el- Isfehânî'nin el-Vâzıh Jî müşkilâti şi'ri'l-Mütenebbî (Tunus 1968) ve Beşşâr b. Bürd'ün 7600 beyit ihtivâ eden Dîvânü Beşşâr b. Bürd (I-III, Kahire 1969- 1376/1950-1957; IV. Kahire 1966, ayrıca tamamı 1967 Kahire ve 1976 Tu­nus) adlı eserlerini neşretmiştir.4

Yazma halindeki eserleri ise şunlardır:5

Risâletü'l-Kudre ve't-tekaddür, Kalâidü'l-akavân, el-Fetâvâ, Kadâyâ ve Ahkâmün Şer'iyye, Mesâilü fıkhiyye ve Tlmiyye teksürü'l-hâcetü ileyhâ ve yu'avvelü fi'l-ahkâm aleyhâ, Ta'lîk ve tahkik alâ şerhi hadîsi Ummi zer'ın, Âmâl alâ Muhtasar-ı Halil, Ârâun ictihâdiyye, Tahkik ve Ta'lîk alâ Kitâbi Halefı'l-Ahmer el-Ma'rûf bi Mukaddime fi'n-nahv, Teâlîk ale'l-Mutavvel ve hâşiyeti's-Siyâkültî, Âmâl alâ Delâili'l-İ'câz, Terâcim li ba'zı'l-'A'lâm, Tahkik ve Tashih ve Ta'lîk alâ Kitâbi'l-İktizâb li'bni Batlayevsî maa şerhi Kitâbi Edebi'l-Kâtib, Cem' ve şerh Dîvâni Suhaym, Şerhu muallakati' İmrii'l-Kays, Şerhu Dîvâni'l-hamâse, Murâcaâtun teteallak bi kitâbey: Ahmed ve'l-Lâmi' li'l-Azîzî, Tahkik li şerhi'l-Kuraşî alâ Dîvâni'l-Mütenebbî, Ğarâibü'l-İsti'mâl, Tashih ve Ta'lîk alâ Kitâbi'l-İntisâr li Câlînüs li'l-Hakîm İbn Zühr, Kitâbü Târîhi'l-Arab.

Hakkında Yapılan Çalışmalardan bazıları şunlardır:

1- İsmail el-Hasenî, Nazariyyetü'l-Makâsıd ınde'l-İmâm Muhammed et- Tâhir b. Âşûr, USA (Virginia) 1995 (l.bs.).

2- Muhammed. el-Habîb İbn Hoca, Safahat min Târîhi Tûnus [thk. Hammâdî es-Sâhılî] Beyrut (Dâru'l-Garbi'l-İslâmî), 1986. (Bkz. İbn Âşûr ile ilgili bölüm s. 419-451).

3- Muhammed el-Habîb İbn Hoca, Makâsıdü'ş-Serîati'l-İslâmiyye, li Şeyhi'l-İslâm el-Imâmi'l-Ekber Muhammed et-Tâhir ibn Aş ur (Tek Cilt Halinde yy.) [bkz* www.Arabia.it.Com].

4- İdris Bûkırâ', Delâletü'l-Elfâz inde İbn Âşûr Fi't-Tahrîr Ve't-Tenvîr, [Bkz. Httpi/Webserverl.Univ-Ouida.Ac.Ma 05-06-2004]

5- Şirâre, Abdülcebbâr, Nazariyyetü'l-Makâsıd ınde'l-İmâm Muhammed et-Tâhir b. Âşûr, (Mürâcaaten li Kitâbi İsmâil el-Hasenî), [Oadâyâ İslâmiyye El-Muâsıra] 1997, Sayı. 4; s. 473-490.

6- Neccâr, Abdülmecîd, Makâsıdü’ş-Şerîa beyne’ş-Şâtıbî ve İbni Âşûr, Mağrib (Fâs), ts.

7- Mîsâvî, Muhammed et-Tâhir, eş-Şeyh Muhammed et-Tâhir b. Âşûr ve Kitâbühû-Makâsıdü'ş-Şerîa el-İslâmiyye -(thk ve drs.) el-Besâir yy. 1998.

8- Ali Pekcan, İslâm Hukukunda Gaye Problemi -Zarûriyyât - Hâciyyât -Tahsîniyyât- İstanbul 2003 (Bkz. Eserin İbn Âşûr hakkındaki özel bölümü, s.111-113).

9- Günay, H. Mehmet, ‘Muhammed Tâhir b. Âşûr’un Makâstd Anlayışı’, (İctihad ve Makâsıd içerisinde, derleyen: A. Yaman [Konya 2002], s.383-416).

10- Dönmez, I. Kâfi, “Mevktfu’ş-Şeyh Tâhir b. Âşûr min MakâsıdıŞ- Şeriâti’l-İslâmiyye”, İstanbul ts.

11- Atîk, Suphî, et-Tefsîr veİ-Makâsıd ınde'ş-Şeyh Muhammed et-Tâhir b. Âşûr, Tunus 1989.

12- Mehdî b. Hamide, Takdîmü Kitabi't-Tahrîr ve't-Tenvîr li fazîleti'l- İmâm eş- Şeyh Muhammed et-Tâhir b. Âşûr, Dâru's-senâbil li's-sekâfe ve'l- ulûm, 1989, s.17-19; Eserin bir başka baskısı: Süveysira 2001.

13- Muhammed Mahfûz, Terâcimüi-Müellifin et-Tûnûsiyyîn, Beyrut 1984,111/307-309.

14- Belkâsim el-Gâlî, Şeyhu'l-câmii'l-a'zam Muhammed et-Tâhir b. Âşûr, Beyrut Dâru İbn Hazm, 1996/1417, s.68-71; 89-110.

15- Muhammed el-Fâzıl İbn Âşûr, el-Haraketü'l-edebiyye ve'l-jikriyyeJt Tûnis, Tunus (ed-Dâru't-Tûnûsiyye) 1983 III. b., s. 40. (Bkz. Müellifin, babası İbn Âşûr'a ayırdığı bölüm.)

16- Belkâsim b. Hasen, eş-Şeyh Muhammed et-Tâhir b. Âşûr Râidü'l- Jikri'l-İslâmîbi Tûnis, [ Henüz yayınlanmamış bir çalışma. Tunus ts., s.2]

17- Muhammed el-Fâzıl İbn Âşûr, Terâcirhü'l-A'lâm, (ed-Dâru't- Tûnûsiyye) Tunus 1970, s. 168-170. (Bkz. Müellifin, babası İbn Âşûr'a ayır­dığı bölüm.)

18- (Seyyid) Muhammed Emin el-Âmilî, Meâdinüi-cevâhir ve nüzhetüi- havâtır, el-Mektebetü'l-Asriyye, Beyrut/Sayda ts. s.38 vd.

19- (Şeyh) Ahmed b. Ebi'z-Zayyâf, İthâfu ehli'z-zemânfî. Ahbâri mülûki Tûnis ve ahdii-emân, Tunus [Kitâbü'ddevle li's-sekâfe] 1963. (Bkz. c.I, s.46- 47).

20- Abdülmecîd en-Neccâr, Füsûl JU-Jikrii-İslâmî bi'l-Mağrib, [Dârul- Ğarbi'l-İSlâmî] Beyrut 1992.

21- İbrahim el-Kîlânî, fi mezâhiri't-tecdîd f'l-mebhas el-makâsıdî, [almultaka.net@ibrahim.2005] (Kilânî, burada konuyu İbn Âşûr'un görüşle­rine ağırlık vererek ele almaktadır.)

22- Munsıf eş-Şennûfî, eş-Şeyh Muhammed et-Tâhir b. Âşûr , Tunus Üniversitesi yıllığı: sayı. 10, 1973.

Görüş ve Düşünceleri

Kur'ân'ın anlaşılması ve yorumlanması hakkında:

İbn Âşûr, İlmî ehliyetinin yanı sıra dile getirdiği düşüncelerle de dikkati çekmiş, çalışmalarını Kur'ân ve Sünnet'in anlaşılması ve Müslümanların kar­şılaştığı sorunlara çözüm getirilmesi üzerine yoğunlaştırmıştır. Kur'ân-ı Kerîm'in çağın bilimsel gelişmelerinin ışığında tefsir edilmesi demek olan 'ilmi (pozitif bilimlere uygun) tefsir’i benimsemiş, bu konuda Şâtıbî' (v.790/1388)nin karşı görüşünü tenkit etmiştir.6 Ona göre Kur'ân, hitâbını, her çağda, o dönemde yaşayan insanlara -onların anlayacağı her düzeyde- yöneltmiştir. Dolayısıyla her dönem insanı, kendi dönemine göre ondan yararlanacak ve kendine izleyeceği bir yol mutlaka bulacaktır. Buna göre, Kur'ân'ın hitapları­nın, ilk muhataplarının ümmîliği göz önüne alınarak dillendirildiği,7 dolayı­sıyla onların seviye ve anlayışlarını aşacak şekilde sonraki dönemlerdeki gelişmeleri dikkate almadığı yönündeki düşüncesinde olan8 Şâtıbî bu konu­da hatalıdır.9

Usûl ve makâsıd konusundaki görüşleri:

İbn Âşûr'un fıkıh mentalitesi bakımından üzerinde durduğu en önem­li husus, dînî-hukuki hükümlerde gözetilen ana gayeler ve hikmetler şeklinde özetlenebilecek olan makâsıdü'ş-şerîa konusudur. Tahir b. Âşûr, Şâtıbî’den yaklaşık altı asır sonra 'İslâm Hukukunun gayeleri' konusunu, -aynı adı taşı­yan bir de kitap te’lif etmek suretiyle- müstakil olarak ele almış, böylece O, Şâtıbî’nin bu konuda yaptığı çalışmaları daha da ileri götürmüş, 'makâsıd teorisi'ni kendi görüşlerini de ekleyerek günümüze taşımıştır. Onun bu eseri, İslâm Hukuk Tarihi' boyunca yazılmış en güzel çalışmalardan biri olarak kabul edilmiş, ilim üreten çevrelerde büyük yankılar uyandırmıştır. Onun anılan eseri bu önemi vurgulamayı, 'usûlü'n-nizâmi'l-ictimâî' adlı eserinde ise, aynı bakış açısını toplumsal bağlamda da ele alarak değerlendirmeye tabi tutmuştur. Keza bu eserini, çağımızda, İslam hukuk Sosyoloji bağlamında ele alınarak yazılmış ilk eser olarak kabul etmemiz de mümkündür. Bu çalışma­sında İbn Âşûr, hukukun toplumsal yönüne ilişkin görüşlerini dile getirerek, toplumsal yaşamın hukuk ve siyaset olmak üzere iki önemli yönüne dikkat­leri çekmiştir. İslâm toplumunun yapılanmasının İlâhî öğretilere göre, özel­likle tevhid ve adalet değerleri üzerine inşâ edilmesi gerektiğini belirtmiştir.10

Hükümlerin mutlaka kulların/insanların yararına bir takım maslahatla­rı içermesinin doğal ve normal bir durum olduğunu şu şekilde açıklar:

"İnsanlar için teşrî kılınan bütün hukuk normlarının, hâkim olan kanun koyucusu tarafından gerçekleşmesi istenen birtakım gayeleri bulundu­ğundan hiç kimse şüphe edemez. Çünkü Allah Teâla hiçbir şeyi boşu boşuna yaratmaz. Bizzat kendisinin; “Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri, bir eğlence olsun diye değil, ancak bir gerçekle yarattık"11 ve “sizi boşuna yarat­tığımızı mı sandınız ?”12 âyetlerinde haber verdiği gibi, yaratmadaki tavrı da bunu açıkça göstermektedir..." 13

Ona göre; şâriin, hükümlerini sevk ederken gözettiği ana gayeler ve hikmetler bilinmediği takdirde, nassları anlama, yorumlama ve içtihat faali­yetleri eksik olacaktır.14

İbn Âşûr, “Zarûriyyât” dediğimiz beş unsurun tespitinde, hem istikra yöntemini kullanmış hem de bu beş ilkeyi bir arada zikreden Kitap ve sünnet nass’larından söz etmiştir. Söz gelimi bazı usûl bilginlerinin şu tespitine vurguda bulunmuştur:15 Hz. Peygamberin ashabından bey’at alırken onlarla bir takım ilkelere bağlı kalacaklarına dair söz aldığından bahseden bey’at âyeti zarûriyyât'd, işaret etmektedir:

“Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakla­rı arasında bir iftira uydurup getirmemek, iyi işi işlemekte sana karşı gel­memek hususunda sana bey’at etmeye geldikleri zaman, bey’atlarını kabul et…"16

Âyetteki “bey’at” yapılan unsurlara göz attığımızda beş temel zarûrî il­keden “aklın korunması” dışında dört zarûrî esası içine aldığını görüyoruz. Bunlar:

a. Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak (Din’in korunması), b. Hırsızlık yapmamak (Mal’ın korunması), c. Zinâ etmemek (Neslin korunması), d. Ço­cuklarını öldürmemek (Hayatın korunması), e. İftira etmemek (Irzın korun­ması)’tir.

Öte yandan bu âyetin de açıkça delaletine göre, Mekke döneminde, İs­lâm’ın genel ilkelerinin temelleri atılmış, Medine döneminde ise bu ilkeler tafsilatlı olarak işlenmiştir.17

İbn Âşûr'a göre şâriin maksat ve gayeleri, kalkış noktası olması bakı­mından 'fıtrat' kavramına18 dayanır. Usûl ve makâsıd konusunda yazdığı eserlerde bu konuya sıkça vurgu yapan İbn Âşûr, bu meyanda Kur'ândaki “(Resulüm!) Sen yüzünü hanîf olarak dîne, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur.."19 meâldeki âyeti zikrederek görüşünü temellendirir. İbn Âşûr, bu âyeti, dil ve gramer açısından tahlilini verdikten sonra, âyet-i kerimedeki “din”den maksadın; Râzî (v.606/1209) ve Beydâvî (v.685/1286) gibi tefsircilerin aksine, “akâid olsun, ahkam olsun “din” diye isimlendirilen şeylerin bütünü” olduğunu söyler.20 Âyette geçen ftrat”tan kastedilenin de ’din'in âyetteki anlamıyla aynı olduğunu bu hususta İbn Atıyye (v.546/1151) ve Zemahşerî (v.538/1143)’nin de aynı görüşte olduklarını belirtir.21 Daha son­ra İslâm’ın “fıtrat" oluşunu açıklama sadedinde şunları söyler:

“Burada İslâm’ın “fıtrat” oluşunu açıklamamız gerekir; çünkü bu, tam olarak açıklayanını görmediğim bir mânâdır; Fıtrat, yaratılıştır, yani, Allah’ın her yaratıkta ortaya koyduğu düzendir. “İnsan fıtratı” yaratıldığı yani insa­nın zâhiren ve bâtınen (yani vücut ve akıl olarak) üzerinde yaratıldığı du­rumdur. İnsan vücuduyla ilgili bir fıtrat olarak iki ayağıyla yürür, eşyayı ayaklarıyla kullanmaya girişmek “fıtrat’a aykırıdır.” Sonuçların sebeplerin­den ve vargıların öncüllerinden çıkarılması, “aklî bir fıtrat”tır. Bir şeyin, mantık biliminde “fesâdü’l-va’d'” olarak isimlendirilen, sebebi dışına çıka­rılması “aklî fıtrata” aykırıdır. Gördüğümüz eşyanın gerçekte var olan gerçek­likler öldüğünü kabul etmek “aklî fıtrattır.” Sofistlerin bunun varlığını inkar etmeleri “aklî fıtrata” aykırıdır. İslâm'ın fıtrat olarak nitelendirilmesi, “aklî fıtrat” anlamındadır. Çünkü İslâm, inanç ve normlardan oluşur. Bütün bunlar ise "aklî”dir veya aklın idrak ve kabul ettiğine uygun olarak cereyan eder.”22

İbn Âşûr, daha sonra İbn Sina (v.428/1037)’nın ’fıtrat'ın mahiyetine ilişkin sözlerini nakleder, onun görüşlerine aynen iştirak ederek23 devamında şöyle der: “İslâm’ın, “Allah’ın fıtratı” şeklinde nitelenmesinin anlamı, getir­diği esasların fıtrata uygun olmasıdır.” 24 Daha sonra da fıtrat’a” ilişkin sözlerini şöyle tamamlar:

“İslâm dini, kendi bağlılarını, fıtrata ve onun gereklerini yapmaya, kapsamına gireni veya onunla birlikte olanı yaşatmaya çağırır. Evlenme ve çocuğu emzirme, fıtrattandır. Ve tanıkları yaratılışta apaçıktır. Yardımlaşma ve görgü kuralları fıtrattandır. Neslin ve Nesebin korunması fıtrattandır. Gerçek medeniyet, fıtrattandır. Çünkü bu, fıtrattan olan aklın faaliyetinin sonuç­larıdır. İyi bilgi türleri fıtrattandır. Çünkü bunlar, akılların karşılaşmasından ve tartışmasından doğar. Yaratılan güzel eserler fıtrattandır. Çünkü bunlar, düşünceden doğmuştur. Fıtratta, yaratılıştan, doğanı sevme duygusu vardır.....(İslâmî) teşrîîn genel gayesini dikkatle gözden geçirdiğimizde, fıtratı korumaya ve çiğnenmesinden sakındırmaya yöneldiğini görürüz. Belki de, fıtratı önemli ölçüde çiğnemeye götürenler hukukta yasak ve sakıncalı, fıtratı korumaya götürenler de vacip sayılır. Her iki durumda bundan aşağı derece­de olanlar genelde emredilmiştir ya da yasaklanmıştır. Fıtrata dokunmayan­lar ise mûbahtır (...) Ayrıca, fıtratın gerekleri çatışır ve yapılan işte ikisini birlikte uygulamak mümkün olmazsa, fıtrat doğrultusunda daha üstünü ve kalıcısını tercih yoluna gidilir. Bunun için, adam öldürmek şirkten sonra günahların en büyüğü olmuştur. Ruhbanlık yasaktır, insanın iğdiş edilmesi en büyük suçlardandır. Gözünü yok ederek veya görev yapamayacak duruma getirerek -meselâ, köleye işkence gibi- insanlardan yararlanmak caiz değil­dir, hayvandan yararlanılabilinir. Yeme amacı dışında bir sebeple hayvanın itlâfı ise yasaktır.”25

İbn Âşûr ve diğer bilginlerin 'fıtrat' değerlendirmelerinden de anlaşıldığı üzere, İslâm hukukunda “zarûriyyât” dediğimiz beş temel ilkenin “insanın doğal yapısına” uygun olduğudur. Bu yüzden zarûrîyyât'a “tabîiyyât” da (İnsan doğası ve yapısına uygun) denilmiştir.26

M. Tahir b. Âşûr, 'Makâsıdü'ş-şeriati’l-islâmiyye' adlı eserinde,27 masla­hatın İslâm hukukundaki yeri, önemi ve gerekliliğinden bahsettikten sonra, onu üç farklı açıdan kısımlara ayırır. Bunları şu şekilde özetlemek mümkün­dür:

1. İslâm Toplununum sosyal düzeni açısından;

a. Zarurî (zorunlu maslahatlar) b.Hâcî (normal maslahatlar) c. Tahsînî (güzelleştirici/tamamlayıcı maslahatlar) olmak üzere üç kısımdır.

2. İslâm Toplumunun bütünü, grupları ve bireylerle ilgisi yönünden;

a. Küllî (toplumun genelini ilgilendiren maslahatlar), b. Cüz’î (tek tek bireyleri ilgilendiren maslahatlar) olmak üzere iki kısma ayrılır.

3. Toplumun ve bireylerin ayakta durması ve hayatını sürdürmesi açı­sından ise; a. Kat’î (kesin)maslahatlar b. Zannî (kesine yakın) maslahatlar e. Vehmî (sanal) maslahatlar olmak üzere üç kısımda ele alınır.

M. Tahir b. Âşûr, makâsıd konusunda yazdığı eserinde öncelikle zarurî, hâcî ve tahsînî maslahatların tanımlarını yapar ardından da bunlara uyan çeşitli örnekler verir.28 Bunun yanı sıra zarûriyyât’ın beş temel unsuruna da ayrı ayrı örnekler veren İbn Âşûr, Karâfî (v.685/1286) nin, beş unsura ek altıncı bir unsur olarak ‘ırz'ın korunması'nı, kim olduğu belli olmayan birin­den naklederek, kendisinin de bu görüşü benimseyip eklediğini belirtir29 ki, bu tespiti isabetli değildir. Çünkü Karâfî, bu unsuru, altıncı bir değer olarak ekleyen birilerinin bulunduğunu temrîz ifade eden ‘kîle’ (=söylenildiğine göre) sözüyle dile getirmiş, ancak kendisinin bunu benimsediğinden söz et­memiştir.30 Dolayısıyla Karâfî’nin yaptığı sadece nakildir. Bunu söylemesi, kendisinin de onlara katıldığını göstermez. Tespit edebildiğimiz kadarıyla bu görüşü benimseyenler arasında, Necmüddîn Tûft (v. 716/1316) ve Tâcüddîn Sübkî (y.771/1369)'nin de içinde bulunduğu bir grup alim bulunmaktadır.31

Hâcî maslahatların da mutlaka gözetilmesi gereğine işaret eden İbn Âşûr, hâcî maslahatların bazen zarûriyyât derecesine yükselebildiğini belir­tir. Yine ona göre, hâcî maslahatlarla zarûrî maslahatlar kapsam ve muhteva olarak birbirlerine oldukça yakın olup, iki alandan birbirlerine geçişler olduk­ça kolaydır.32 Kötülüğe yol açan mübah yolları kapatmak anlamına gelen 'seddü’z-zerâfye dayalı hükümlerin genel olarak tahsiniyyât türü içerisinde yer aldığını söyler.33

Siyâsî Görüşleri:

İbn Âşûr, siyâset alanına dair görüşlerini34 özellikle bu konuyu ele aldığı 'usûlü'n-nizâmi'l-ictimai adlı eserinde dile getirir. Ona göre İslâm dini­nin, kendi dünya görüşüne göre yapılanan toplumun, öncelikle bireyin eğiti­mine, daha sonra aile ve toplumun eğitimine önem vermesi gerektiğini savu­nur. Bu eğitim aşamalarından geçen bir toplum, özlenen ideal toplumu oluş­turacaktır. İslâm'ın kavramsal analizini de yapan İbn Âşûr, bu yapıda; fıtrat, itidâl (orta yolculuk ya da dengeyi gözetme), hoşgörü (simâha), sanal ya da kurgusal düşüncelere değil, bizatihi hakikati göz önünde tutma gibi bir takım özgün niteliklerin bulunduğunu belirtir.35 Bireyin ıslâhı ve eğitilmesinde, 'doğru inanç/iman’, 'doğru düşünce' ve 'doğru davranışların etkin bir rol üst­lendiklerini belirten İbn Âşûr, kamu düzeninin ahlâkî esaslara göre tanzim edilmesi gerektiğini söyleyerek, hukukla ahlâkın iç içe bir misyon üstlendik­lerini dile getirir.36 Bu temel yaklaşımını, saadet asrından ve ardından gelen dört halife dönemi uygulamalarından seçtiği örneklerle desteklemeye çalışan İbn Âşûr, İslâmî dünya görüşüne göre kurulan bir siyasal örgütlenmede bu yapılanmanın, ana kavramsal ve ilkesel dayanaklarını; temel ahlâk ilkeleri, adalet ve teşânüt, eşitlik ve en önemlisi bireyin özgürlüğü gibi yüksek değer­lerin oluşturduğunu savunur.37

İbn Âşûr'a göre, İslâm hukukuna göre düzenlenmiş bir toplumsal sis­temin meşruiyet yönünde dayanaklarını Kur'ân ve Sünnet nassları oluştur­maktadır. Hz. Peygamberin Medîne döneminde bir siyasal örgütlenmeye git­tiğini, bunun bir bakıma doğal bir zorunluluk olduğunu vurgulayan İbn Âşûr'a göre, başta Hz. Peygamber olmak üzere diğer Müslümanların özgürce yaşayabilecekleri bir ortamın yaratılması zorunluluğu bulunmaktaydı. Bunun bizatihi İslam dinince öngörüldüğünü belirterek şunları söyler:

"...Müslümanların geneline ve özeline (ait olmak üzere) bir hükümetin kurulması İslam hukuk ilkelerinden biridir. Bu, Kur'ân ve mütevâtir sünnet'ten bir çok delille sabit olmuştur. İşte bu durum, Hz. Peygamber'in vefatından sonra da Sahâbeyi, İslâm ümmetini gözetmekte, peygamberin halefini belir­lemek için hemen toplanıp, görüşmeye yöneltmiştir..."38

İslam'ın, zorunlu olarak bir siyasal örgütlenmeyi öngördüğünü vurgu­layan İbn Âşûr, "İslâmî hükümetin demokratikliği" başlıklı bir bölümde bu yapının ideolojik içerik ve işlevsellik bakımından, demokratik bir düzenle karşılaştırmasını yapar.

"...Sahâbenin belirlediği ve Müslümanların icmâ' yoluyla rıza göstere­rek benimsediği gerçek İslâmî hükümeti demokratik hükümet biçimiyle karşı­laştırmak gerekirse, (şunları söylemek mümkündür): ...İlâhî yaşama dayalı bir hükümet, din kökenli bir saygınlığa sahiptir. İslâmî hükümet hiç şüphesiz dînî bir nitelik taşır. Aynı zaman da kuramlarını da İslâm dininden alır. Mil­letin rıza göstermesi, bu yönü gözetmesine bağlıdır. Bunun için veliyyülemri'in belirlenmesinde, (onu seçecek) ehlü'l-hall ve'l-akd'in niteliklerinde, İslâm yararlarının üstün olarak değerlendirme yetkinliğini gözetmek gerekir. Bu yönüyle o, bir ölçüde 'teokratik' bir yönetimle benzerlik taşır.(!?) Çünkü halî­fenin, Cuma ve bayram namazlarını kıldırmak gibi dini işleri yerine getirmek gibi bir misyonu da vardır. Ancak bunlardan birinin yerine getirilmesi için bir başkasını görevlendirme olanağı da vardır. Dört Râşit halîfe, bey'at (bağlılık andı), adalet ve eşitlik konusunda İslâmî velâyeti (yönetimi) en mükemmel bir biçimde yürütmüştür...Seçilmesinden ve kendisine bey'at edilmesinden sonra halifenin ya da veliyyülemrin tasarrufları, milletin yararına, dinin ko­runmasına ve yurdun savunulmasına yönelik hareket etmesine bağlıdır...Bu görev, çağımızda, (başkanın, hem devlet hem de hükümet başkanı olması demek olan) "başkanlık cumhuriyeti" diye bilinen sisteme çok benzemekte­dir...Zaten bu sistem bugün ABD'de uygulanmaktadır...."39

Söylediklerinden de anlaşılacağı üzere, İbn Âşûr, İslâmî esaslara göre tanzin edilmiş bir siyasal örgütlenmenin ve devlet yapısının demokratik ve cumhuriyet nitelikteki yönetim biçimlerine benzerliği oldukça belirgindir. Başkanlık sistemine ise daha çok benzerlik içerisindedir.

Dipnot:

1. Coşkun, Ahmet, "İbn Âşûr", DİA, İstanbul 1999, XIX/332, 333; Hasenî, İsmâil, Nazariyyetü'I-Makâsıd ınde'l-İmâm Muhammed et-Tâhir b. Âşûr, USA (Virginia) 1995 1. baskı., s.80-89-, Ayrıca bkz. İbn Âşûr'un / Makâsıdü'ş-Şeriati'l-İslâmiyye adlı eserinin, M. Erdoğan-V. Akyüz tarafından 'İslam Hukuk Felsefesi (Gaye Problemi)' adıyla yapılan çevirisine Hayreddin Karaman hocamızın kaleme aldığı takdim yazısı. İstanbul 1988; 1996) Mustafa Âşûr, et-Tâhir b.Âşûr'Sadakallâhu ve kezebe Burgiba' (fî zikrâ vefâtih 13 Receb 1393 h.) www.islamonline.net/Arabic/histoiy/1422/09.

2. Bkz. Hasenî, a.g.e., s.88-89; Coşkun, a.g.y.; Mustafa Âşûr, a.g.m.

3. Muhammed Mahfuz, Terâcimü'l-Müellifîn et-Tûnûsiyyin, Beyrut 1984, 111/307-309; Hasenî, a.g.e. s.89- 95; Coşkun, Ahmet, "İbn Âşûf Mustafa Âşûr, a.g.m.-, XIX, 333 Ayrıca bkz. Erdoğan-Akyüz, İslam Hu­kuk Felsefesi (Gaye Problemi)', Çevirinin başındaki tanıtım yazısı;

4. Coşkun, Ahmet, "İbn Âşûr', XIV/335.

5. Hasenî, a.g.e., s.96-97;.

6. İbn Âşûr, Tefsîru't-tahrîr ve'C-Cenvir, Tunus 1984, I, 44-45. Konu ile ilgili daha fazla değerlendirme için bkz. Hasenî, Nazariyyetü'l-Makâsıd ırıde'l-İmâm Muhammed et-Tâhir b. Âşûr, s.325-353.

7. "Şeriat'in ümmîliği" problematiği ile anlama/yorumlama ameliyesi bakımından bu kavramın ifade ettiği anlam çerçevesinin, şer'î ahkâmın evrenselliği/tarihselliğine etkileri bağlamındaki değerlendirmeler için bkz. Öztürk, Mustafa, ŞâtıbVnin Kufân'ı Anlamaya Yönelik Öncelikleri Üzerine Bir Çözümleme Denemesi, İslâmiyât Dergisi, (Ocak-Mart) Ankara 2000, s.61-67 Erdoğan, Mehmet, Kufân Vahyinin Nüzûl Dönemi Olgusallığtyla İlişkisinin Fıkhi Yorumu, İslâmiyât Dergisi, (Ocak-Mart) Ankara 2004, s.61-67. Öztürk, Mustafa, ŞâtıbVnin Kufân'ı Anlamaya Yönelik Öncelikleri Üzerine Bir Çözümleme Denemesi, İslâmiyât Dergisi, (Ocak-Mart) Ankara 2000, s.61-67

8. Şâtıbî'nin sözü elden görüşü için bkz. el-Muvâfakâjî Usûli'ş-Şerîa, nşr.Abdullah Dıraz, Beyrut ts. 11/60 vd.

9. Coşkun, a.g.y.

10. Bu konuda yaptığı değerlendirmeler için bkz. İbn Âşûr, Muhammed et-Tâhir, İslâm İnsan ve Toplum Felsefesi' ç. Vecdi Akyüz, İstanbul 2000, s. 142 vd,, 265 vd.

11. el-Enbiyâ, 21/16

12. el-Mü’minûn, 23/115

13. İbn Aşur Makâsıdü’ş-Şenatiİ-İslâmiyye, s.13

14. İbn Âşûr'un konu hakkındaki görüşlerinin bir değerlendirmesi için bkz. Pekcan, Ali, İslâm Hukukunda Gaye Problemi -Zarûriyyât - Hâclyyât -Tahsîniyyât- İstanbul 2003, s.33, 111-112.

15. İbn Âşûr, a.g.e., s.80 (İbn Âşûr, bunların kimler olduğunu belirtmez.)

16. el-Mümtahine, 60/12

17. Şâtıbî, a.g.e., c.lll. s.304. vd, Kattân, Mennâ', “Târihü't-Teşrîi’l-fslâmî", Beyrut, 1993, XI. Baskı, s. 61- 63-, Hudarî, Tarihu't-Teşrîiİ-İslâmî, s.12-13; Hallâf, Abdiilvehhab, Hulâsatü Târihit-Teşriiİ-fslâmi, [Ay­nı müellifin İlmü Usûli'l-Fıkh adlı eseriyle birlikte], Kahire, 1956, VII. Baskı, s.283 [Aynı müellifin tlmü Usûli'l-Fıkh adlı eseriyle birlikte].

18. Başta 'fıtrat' kavramı olmak üzere, makâsıd düşüncesinin temel kavramları hakkında daha geniş bilgi edinmek için şu makalemize bakılabilir. ’Makasıd Teorisinin Temel Parametreleri’, İslam Hukuku Araş­tırmaları Dergisi, sy. 3, Konya 2004, s. 113-143 '

19. er-Rûm, 30/30           .

20. İbn Âşûr, a.g.e., s.57; Tefsîru't-Tahrir ve’t-Tenvîr, Tunus, Ts., c.XXI, s.91-93

21. İbn Âşûr, a.g.e., s.57

22. İbn Âşûr, a.g.e., s.57.Tefsîru’t-Tahrir ve’t-Tenvîr, c.XXI, s.90

23. İbn Âşûr, Tefsîru't-Tahrir ve’t-Tenvîr, , c.XXl, s.91; Makâsıd, s.57

24. İbn Âşûr, a.g.e., s.58.

25. İbn Âşûr, a.g.e., s.60

26. Uludağ, Süleyman., İslâm’da Emir ve Yasakların Hikmeti, Ankara, 1989, s.42

27. İbn Âşûr, Makâsidü’ş-Şerîati’i-İslâmiyye, Tunus, 1978, s, 78

28. İbn Âşûr, a.g.e., s. 79-87

29. İbn Âşûr, a.g.e., s. 79

30. Karâfî, Şerhu Tenkîhi’l-Füsûl, s. 169; Muhtasaru Tenkihi’l-Füsûl, s. 90

31. Sııbkî, Tâcüddîn, Cem’u’l-CevâmV, Darûl-Fikr, 1982, c.U, s. 280; Tûfî, Şerhu Muhtasarı’r-Ravda, ç. 111, ş. 209

32. İbn Âşûr, s. 82

33. İbn Âşûr, a.g.e., s. 83

34. Makasıd ve maslahat kavramlarının siyaset-hukuk-din bağlamında ifade ettiği anlam hk. İbn Âşûr ve diğer usulenlerin değerlendirmelerini içeren bir çalışma için bkz. Dr. Fevzi Halil, el-Masalhatü'l-Âmme beyne'ş-şeF ve'ljikh ve's-siyâse,. 18.02.2003 www.lslamoniine.net.

35. İbn Âşûr, 'İslâm İnsan ve Toplum Felsefesi', s.22-57.

36. İbn Âşur, a.g.e., s.61-156.

37. İbn Âşûr, a.g.e., s. 162-256.

38. İbn Âşûr, a.g.e., s.265-267.

39. İbn Âşûr, a.g.e., s, 276-277.

Kaynak: İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, Sayı: 6, 2005, s.449-460

 

Not: Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Urvetü'l Vuska'nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
Diğer