Ana Sayfa  /  BİYOGRAFİ  /  Mahmud Şeltût'ün Hayatı, Düşüncesi ve Eserleri / Murat ŞİMŞEK
  • Facebook da Paylaş
Mahmud Şeltût'ün Hayatı, Düşüncesi ve Eserleri / Murat ŞİMŞEK
  • 01-01-1970
  • 0 yorum
  • 7448 okunma
Şeltût dindarlık açısından insanları, dine mücerret intisapla yetinen ve dini sadece bazı sözle­ri söylemekten ibaret zannedenler; dinin sadece ibadet ve tesbihattan ibaret sayıp, sıla-i rahim, fakirleri koruyup gözetme gibi sosyal yönü konusunda zaafları olanlar; bütün yönleriyle İslam’ı yaşamaya çalışan gerçek müminler olmak üzere üç gruba ayırır.

Hayatı:1

6 Şevval 1310/23 Nisan 1893 tarihinde Mısır’ın aşağı bölge deltasındaki Buhayre(Bahire) şehrinin Îtây-Bârûdmerkezine bağlı Minyetü Benî Mansûrbeldesinde doğdu. İlk dinî eğitimine kendi köyünde başladı. On iki yaşına kadar köyünde okuma-yazmayı öğrendi ve Kur’ân-ı Kerîm’i hıfzetti.

1324/1906 yılında bulunduğu beldenin âdeti olduğu üzere dini eğitime devam etmek isteyenlerin katıldığı İskenderiye Dînî İlimler Enstitüsü'ne kay­doldu. Bu okul, Şeyh Muhammed Abduh’un(v.1905) Ezher’in geliştirilmesi ve çağa ayak uydurmasının sağlanması maksadıyla yaptığı çağrı ve gayretle­ri sonucu, öğrencilerinden bir grubun İskenderiye’ye hicretleri sonrasında Ezher Üniversitesine bağlı olarak 1903’te açılmıştı.2 Abduh’un öğretilerini esas alarak yeni bir metot uygulanan enstitünün3 müdürü ıslâh düşüncesinin temsilcilerinden Muhammed Şdkit4(v.1939) idi. Enstitünün amacı öğrencile­rine gelecekte Ezher’e bağlı eğitim kurumlarının ve oraya bağlı öğrenciler olarak kendilerinin üstlenmeleri gereken misyon hakkında onları yönlendir­mekti.5

Şeltût,ileri yıllarındaki başarısında özellikle de Ezher şeyhi (eş-Şeyhu’l-Ekber)olduğu dönemde, ıslâhdüşüncesinin yeşerdiği bu enstitünün gerek ilmi gerekse fikri açıdan çok büyük yardımı olduğunu söylemiştir.6

Şeltût,ilk, orta ve yükseköğrenimini 1906-18 yılları arasında bu ensti­tüde tamamladı. Öğrenim hayatı boyunca bütün yıllarda birinci oldu. Bu başarısı onun kendisine olan güvenini arttırdı ve hocalarının teveccühünü kazandırdı.

Enstitüdeki öğrenimi esnasında sadece okul dersleriyle yetinmeyip ho­calarından okul haricinde özel dersler aldı.7 1336/1918’de Ezher tarafından verilen “âlimiyye’’(Şehâde el-Âlimiyye en-Nizâmiyye)8 diplomasını almaya hak kazandı. Bu belge için o yıl imtihana girenler arasında en yüksek puanı elde ederek birinci oldu.9

Mezuniyetinden bir yıl sonra (1337/1919) daha önce öğrenci olduğu İs­kenderiye Dînî İlimler Enstitüsü'ne bütün hocalarının ittifakla aday göster­mesi sonucu müderris olarak tayin edildi. Hatta ilk dersini vermeye birinci sınıftan değil teamüllerden farklı olarak dördüncü sınıflara fıkıh okutarak başladı.10 Bu görevi esnasında akademik alanda aktiviteler gösterdi. Dinî konularla alakalı birçok makale yayımladı. 1920’lerin başlarında Ezher’in ıslâhı ile ilgili meselelerde yazılar yazmaya ve fikirlerini beyan etmeye baş­lamıştı. Bu arada Şeltût,enstitüdeki hocalığı boyunca Mısır’ın uyanış ve kur­tuluşu için de mücadele etti. Mısır halkı tarafından İngiliz sömürüsüne karşı başlatılan özgürlük mücadelelerini, gösterilere ve toplantılara katılmak sure­tiyle destekledi. Ayrıca Sa‘d Zağlûltarafından yürütülen bağımsızlık (Mı­sır’ın uyanış ve kurtuluş) hareketine katıldı.

Bu faaliyetlere yazılı ve sözlü çalışmalarıyla cesur bir şekilde destek verdi.11 Sekiz yıl burada hocalık yap­tıktan sonra genç yaşta Mustafa el-Merâgi12(v.l945)’nin daveti üzerine Kahire’deki Ezher Üniversiteşi’nin yüksek eğitim bölümünün usûl kısmına (el-kısmu’l-âlî)fıkıh dersleri vermek üzere naklolundu (1927). Bu kısmın başında ıslâh ve tecdîdekolünün ileri gelenlerinden Abdülmecîd Selim (v.1954) bulunuyordu. Bu kadro Ezher hocalarının yıllarca gayret ve çalışmaları sonunda ulaşabildikleri üst kademe bir görevdi. Daha sonra Şeltût, Ezher’in en üst düzey eğitim veren bölümlerinden ihtisas kısmında da fıkıh dersleri verdi. 1931’e kadar bu görevine devam etti.

Mısır’ın siyasi açıdan çok kritik bir döneminde yetişen ve görev yapan Şeltût,bir takım siyasi ve İçtimaî meseleler hâkkındaki kanaatlerini gerek gazete ve dergilerde yazdığı makalelerle, gerekse verdiği konferanslarla be­yan etmek suretiyle bu sürece müdahil olmuştur.

Birinci dünya savaşı sırasında batılı güçlerin İslam kültürü aleyhine başlattıkları fikrî savaşa karşı kalemleriyle mücadele veren Muhammed Şâkir, Ali Surûr ez-Zenklûnîgibi büyük âlimlerin yolunu takip ederek gazete ve dergilerde bu konularla ilgili yazılar yazdı; Onu bu yönde mücadeleye sevk eden düşünce İslam dünyasındaki siyasî, iktisâdî ve kültürel sahadaki hezi­metin asıl sebebinin fikrî sahadaki yetersizlik olduğuna inanmış olmasıydı.13

Ayrıca dinî ve sosyal alanda Abduh’unöğrencilerinden Mustafa el-Merâgi'nin görüşlerinden etkilendi. Özellikle fıkhî meseleleri araştırırken sadece Hanefileri veya diğer üç mezhebi değil bunun yanı sıra Zeyd b. Ali, Cafer es-Sâdık, İbn Hazm, İbn Teymiyyeve İbn Kayyim el-Cevziyyegibi diğer müçtehitlerin de görüşlerinin alınması konusundaki fikirlerini destekledi ve aynı zamanda derslerinde ve diğer çalışmalarında bu düşüncenin savunucu­su oldu.14 Bunun tabii sonucu olarak fıkıh araştırma ve öğretiminde mezhep taassubundan kurtulma, İslam hukukunu Kur’ân ve Sünnet’ten deliller ışı­ğında asrın gereklerine göre yeniden yorumlama ve ictihad hareketinin yeni­den dinamizm kazanması gibi önemli açılımlar konusunda el-Merâgî'nin usulünü benimsedi.15 Osmanlının son döneminde Mecelle ve Hukuk-ı Aile Kararnamesinin hazırlanışı esnasında, Hanefî mezhebi dışındaki görüşlerden istifade edilmesi noktasında ortaya çıkan taassup göz önüne alındığında bu anlayışın kendi şartlarında ne kadar büyük ve cesurca bir adım olduğu kolay­lıkla idrak edilebilir. Hayatına yer veren bazı çalışmalarda düşünce ve araş­tırma yeteneğinde Mustafa el-Merâgîgibi mudakkık; klasik eser ve görüşlere vukûfiyet açısından ise Abdülmecîd Selîmgibi derin bilgi sahibi olduğu nak­ledilmektedir.16

Şeltût,ilim hayatına başladığı andan itibaren fikirlerine yakınlık duy­duğu Muhammed Abduh’unbizatihi kendisinden ders almamıştı. Çünkü Şeltût, İskenderiye Dînî İlimler Enstitüsü'ne kaydolmadan bir yıl önce Abduh vefat etmişti (1905). Ayrıca Abduh'un, Muhammed Şâkir, Mustafa el-Merâgî, Mustafa Abdurrâzık(v.1946), Abdülmecîd Selîmgibi önde gelen öğrencilerinden dersler almış, onlarla irtibatını devam ettirmiş hatta bir kısmı ile yakın dostluklar kurmuştur. Kendisi de daha sonra Abduh’un ihya ve tecdîd ekolünün seçkin simalarından biri haline gelmiştir.17Şeltût'un hayatı boyunca savunduğu özgür düşünce ve içtihadın gerekliliği, taklit ve taassup sonucu bir görüş/mezhep üzerinde donup kalma (cumûd) zihniyeti ile mücadele fikri dikkate alındığında Abduhekolüne bağlılığının körü körüne bir taklit olmayıp, fikri yakınlık olarak anlaşılmasının daha isabetli olacağı görülür. Nitekim Şeltût, Abduhve M. Reşid Rıza'nın savunduğu Kur’ân’ın modern bilimin verilerine göre yorumlanması meselesindeki görüşlerine katılmamaktadır.18

Tabii olarak Şeltut, Ezher’de kaldığı süre boyunca da ıslâh fikrine ve savunucularına destek vermiştir. O, Ezher’de bulunduğu süre içinde sadece ders veren bir hoca olma özelliği taşımamış aynı zamanda Ezher’in, devletin sultasından ve İngiliz sömürgecilerinin nüfuzundan kurtarılarak bağımsız bir eğitim kurumu olması uğrunda mücadeleler vermiştir.19

Şeltût,1828 de Ezher şeyhi olan ve Abduh'un seçkin öğrencilerinden biri olan Mustafa el-Merâgî'ninEzher’deki eğitim reformu ile ilgili planına açıkça destek verdi.20 el-Merâgî,muhaliflerine rağmen kapsamlı bir ıslâhat hareketi başlatarak Ezher’in kapılarını dini ve ilmi içtihada açmak istediğini ilan etti ve ders tedrisinin de bu ruhla yapılması için bazı yeni düzenlemeler yaptı.21 Zaten Mahmûd Şeltût, İskenderiye Dini İlimler Enstitüsüöğrenciliği­nin son zamanlarından itibaren taklit ruhuna karşı mücadeleye başlamış, içtihadın gerekliliği ve yayılmasının önemi hakkında birçok makale kaleme almıştı.

el-Merâgîbu ıslahat faaliyetlerini sürdürürken birçok akım ve meslek mensubuyla, ayrıca ülke idaresine hükmeden işgalci güçlerle mücadele etmek zorunda kalmış ve bu esnada çeşitli engellerle karşılaşması sebebiyle 10 Ekim 1929 yılında Ezher şeyhliğinden istifa etmişti. el-Merâgî’nin ayrılmasının ardından Şeltût,başta ıslâh düşüncesine karşı tavır sahibi yeni Ezher Şeyhi Muhammedi ez-Zevâhirîolmak üzere bu yönetimi muhafazakar/mutaassıp zihniyetinden dolayı açık bir dille tenkit etti. 1931 de Ezher uleması ile özellikle Ezher’deki ıslâh konusunda görüş ayrılığına düştü. Ezher’in hâlihazırdaki nizamını tenkit eden birçok makale yazdı ve bu konu­da konferanslar verdi. Aynı zamanda önceki el-Merâgîyönetimi lehinde faali­yetlerde bulundu.22 Hatta sayıları bir kaç kişiyi geçmeyen arkadaşları ile bir­likte ıslâh fikrini Ezher dâhilinde de yüksek sesle savunmaya başlayınca karşı düşüncedeki ulema ve yönetim bir karar yayınlayarak aynı fikrin önde gelen öğrenci temsilcilerinin yanı sıra Şeltût'un da dâhil bulunduğu 70 civa­rında öğretim elemanını Ezher’den uzaklaştırdı.23

Ezher’den ayrı kaldığı beş yıl boyunca Şeltût, Ali Abdurrâzık'ın (v.1966) hukuk bürosunda avukat olarak çalıştı. Bu arada Emir Aİi Tevfik Camii’ndegeniş halk kitlelerine vaazlar verdi.24 Şer‘î mahkemelerde aile hu­kuku konusundaki davalarda görev aldı. Bu sebeple konu hakkında geniş araştırmalar yaptı. Aile hukukunu ilgilendiren (evlilik, boşanma, miras ve nafaka gibi) meselelerin uygulama sahasındaki problemlerini ve mevzuatla ilgili aksaklıkları müşahede etti. Böylece konuyla ilgili çalışmaları uygulayıcı gözüyle araştırma ve değerlendirme imkânı buldu. Bu avukatlık deneyiminin ileriki hayatında ve fıkıh anlayışında önemli tesiri olmuştur.25

Ezher’den uzaklaştırılan öğrenci ve öğretim elemanlarının tekrar göre­ve dönmesi için gösteriler düzenlenmesi üzerine 27 Nisan 1935’te eski göre­vine iade edilen ve hayatının sonuna kadar bu görevde kalan Mustafa el- Merâgî'nindaveti üzerine Şeltûtda tekrar Ezher’e döndü ve İslam Hukuk Fakültesine (Külliyetü’ş-Şeri'a) yönetici (vekîl)olarak tayin edildi.26 Bu ikinci Ezher şeyhliği döneminde el-Merâgî, hem Kral’ın hem de ilk dönem kendisine karşı olan gelenekçi âlimlerin desteğini almak için Ezher’le ilgili reformları ağırdan aldı. Hocasının kritik durumunu gören Şeltûtgayretlerini reformu destekleyen ilim adamları tarafından kurulan Dâru’r-Risâle'ninçalışmalarına yoğunlaştırdı ve bu konudaki fikirlerinin halka tanıtılması yönünde stratejik bir plan yaptı. Mecelletü’r-Risâleve Mecelletü’s-siyâsiyye el-usbûhyye’de, Ezher’de modern eğitim sistemine geçilmesi, taklit ruhunun terk edilip hem talebe hem de hocaların içtihada teşvik edilmesi konusunda çağrılar yaptı.27

Avukatlık tecrübesi sonrası Ezher’e dönen Şeltûtdaha önce hiç okut­madığı mukayeseli hukuk (el-fıkhu’l-mukâran)sahasında arkadaşı Muham­medi Ali es-Sâyisile birlikte dersler vermeye başladı ve onunla birlikte konuy­la alakalı bir kitap hazırladılar.28 Bu mukayeseli fıkıh tedrisi hem kendi dü­şünce sisteminde hem de öğrenci ve hocalar nezdinde onun adına yeni bir dönüşüm meydana getirdi. Özellikle her âlimin görüşünün kabul ve ret açı­sından eşit olması, dört mezhep harici müçtehitlerin görüşlerine de müracaat edilmesinin zaruriliği, taassubun ve sınırlı sayıda mezhebi almanın doğur­duğu bir takım darlık ve zorluklar vb. problemler hakkında yeni açılımlar sağladı.29

Şeltût1937’de Hollanda’da düzenlenen uluslararası mukayeseli hukuk kongresine[i] iki ilim adamıyla birlikte Ezher’i temsil etmek üzere gönderildi. Kongrede “el-Mes’ûliyyetü’l-medeniyye ve’l-cinâiyye fi’ş-Şefî‘ati'l- İslamiyye"adlı bir tebliğ sundu.31

Daha genç denebilecek yaşlarda Şeltûtdevletin muhtelif kademelerinde resmi görevler aldı. Milli Eğitim Bakanlığına bağlı dini enstitülerde eğitim programları müfettişliği (1939), yabancı ülke ve kültürlerle ilişkiler sahasın­daki faaliyetleri bunlardan bazılarıdır.32

1941’de Ezher’deki Büyük Âlimler Kurulu’na (Hey’etü kibâri’l-'ulemâ) en genç üye olarak seçildi. Bu kurula günümüzde içtihadın sahası ve İslam’a yapılan hücumlara karşı izlenecek ilmi metot hakkında önerilerde bulunduğu bir çalışma planı sundu. Bu çalışması heyet tarafından çok beğenildi.33

1942’de Ezher eğitim politikasının ıslâhı hakkında konferanslar verdi. Mısır Radyo Kurulunda (Dâru’l-izâ'a el-Mısriyye) dini ve sosyal konularda araştırmalarda bulundu. Bu arada haftalık veya günlük siyasi gazete ve der­gilerde birçok ilmi makale yayımladı.34 1946’da Arap Dili Akademisi (Mecma'u’l-lügati’l-'Arabiyye) üyeliğine seçildi. 1950’de Ezher'e bağlı İslam Kültür ve Araştırma Merkezigenel sekreterliğine getirildi ve Mısır ile diğer İslam ülkeleri arası ilişkiler konusunda çalışmalar yaptı. Bu yıllarda ayrıca Daru’l-Hikme’de İslam hukuku ve Kur’ân tefsiri sahalarında konferanslar verdi. Bütün bunların yanında Kahire Nil sarayı Muhammed Ali Camii’nde dersler ve vaazlar verdi. Burada daha özgür şekilde fikirlerini dile getirme imkânı buldu.35

1950'de Abdulmecîd Selîm’inEzher şeyhliği esnasında Ezher İslam Kül­tür ve Araştırma Merkezine (.Murakabetü’l-buhûs ve's-sekafetü’l-İslamiyye) genel müfettiş olarak tayin edildi.36 Aynı yıl Abdulmecîd Selîm, Kral Faruk'a, Şeltût’u Ezher rektör muavinliğine (Vekilü’l Ezher)atamasını teklif etti. An­cak Kral, Şeltût'un özellikle Muhammed Ali Camii’ndeki eğitim ve ıslâh ko­nusundaki faaliyetleri olmak üzere bu tür çalışmalardan vazgeçmediği sürece bunun mümkün, olmayacağını söyledi. Teklifi ilk duyduğunda ılımlı düşünen Şeltût,daha sonra Kral’ın şartını haber alınca “Şeref ve özgürlüğüm pazarlık konusu değildir, özgürce çalışmalarıma ve eğitim faaliyetlerime devam ede­bildiğim camide Allah adına çalışmak benim için Ezher rektör yardımcısı olup da Kral’ın emrinde şeytana hizmet etmekten daha iyidir”37 şeklinde sert bir tepkiyle bu teklifi reddetti.

1951’de hükümetten bir heyet Şeltût'tan Kral Faruk'un dedesi Mu­hammedAli’nin anısına bir radyo konuşması yapmasını istedi. Bu konuşma­sında Şeltût, Muhammed Ali’den hiç söz etmeksizin tüm program boyunca genel manada İslam liderlerinin görev ve sorumluluklarından bahsedince kraliyet ailesi ve hükümetle arası açıldı.[ii] Bu yıllarda ayrıca Kahire Üniversi­tesi Hukuk Fakültesi İslam Hukuku bölümü lisansüstü öğrencilerine “Fıkhu’l-Kur’ân ve’s-Sünne"dersleri verdi.

1957’de İslam mezhepleri ve İslam ümmeti halkları arasında ilişkilerin geliştirilmesi konusunda yapmış olduğu çalışma ve faaliyetleri sebebiyle İslam Konferansı Teşkilatı’namüsteşar olarak seçildi. Daha sonra teşkilata genel sekreter oldu.39

Aynı yılın 9 Kasım’ında devlet başkanı Cemal Abdunnâsırtarafından Ezher rektör vekilliğine/muavinliğine (Vekîlü’l-Ezher)getirildi. Bu görevi es­nasında gerek yurt içinden gerekse yurt dışından birçok müesseseden heyet­ler, uzmanlığı ve ictihadları konusunda kendisiyle müzakereler yapmak üze­re ziyaretine geldi. Bu vesileyle aynı yıl Kültürlerarası Münasebetler Yüksek Kurulu {lecnetul'ulyâ li'l-‘alâkati’s-sekâfiyyati’l-hâriciyye)azalıği; Radyo Yayınları Üst Kurulu (Meclisü İzâ'ati’l-A'lâ)üyeliği ve İslam Mezhepleri Uz­laştırma Dairesi {Dâru’t-takrîb beyne mezâhibil-İslâmiyye) kurucu üyeliği gibi birçok görevde bulundu.40

1958’de altmış beş yaşında iken Abdurrahman Tac'm istifası üzerine Ezher şeyhi olarak atandı. Böylece Ezher tarihinde ilk defa ıslahat fikrini savunan bir isim Ezher şeyhliğine tam destekle gelmiş oldu.41

Ezher şeyliği döneminde Ezher’e yönelik yaptığı icraatlarını, İlmî hare­keti (içtihadı) teşvik ve İdarî bakımdan Ezher’in istikrara kavuşturulması şeklinde iki ana noktada toplamak mümkündür. Ayrıca taklit ve taassubu kaldırmaya yönelik kararlan ve ilk defa Ezher’e kız öğrenciler için enstitü ve fakültelerin açılması gibi uygulamaları sayılmaya değerdir. Kız öğrenciler için açılmış olan fakültelerden birini ziyareti esnasında Şeltut,bu fakültele­rin köklerinin Hz. Peygamberin metoduna dayandığını, çünkü O’nun kadın­lara dinlerini öğretmek için bir gün ayırdığını belirtmiştir.42

Akademik kariyeri boyunca Şeltutİdarî ve sosyal alanla ilgili birçok komite ve komisyonda üyelik yanında Ezher’de hukuk, ekonomi, coğrafya, tarih ve Arap dili konularıyla alakalı akademik komite ve jüri üyelikleri de yapmıştır. Bu arada birçok gazete ve dergide makaleler yazmış, dini konular­da düzenli olarak radyolarda konuşmalar yapmış, kültür ve eğitim alanların­da akıcı halk konferansları vermiştir.43

Ezher şeyhliği esnasında politikacı, gazeteci, akademisyen ve değişik dinlerin önde gelen temsilcileri gibi birçok uluslararası ziyaretçi ağırlamıştır. Bunlar arasında Irak, Yemen, Kamerun ve Etiyopya devlet başkanları ile İs­lam âlimlerinden Mevdûdi sayılabilir.44 Kendisi de bizzat Malezya, Endonez­ya ve Filistin gibi birçok ülkeyi ziyaret etmiştir. Hayatının son zamanlarında ziyaret listesinde davet edildiği birçok ülke olmasına rağmen hastalığı ona bu ziyaretlere icabet imkânı vermemiştir.45

Bu dönemde kendisine Latin Amerika Şili Üniversitesi ve Cakarta İslam Üniversitesi tarafından fahri doktoraunvanları verilmiştir.46

Vefatı:

Ezher şeyhi olarak idari göreve başlamasıyla birlikte yoğun ve yorucu çalışmaları sonucunda hastalanmış ve 222 gün hastanede yatmış daha sonra sağlığına tekrar kavuşmuştu.47 1963’de ise bürokrasinin verdiği yorgunlukla ağır bir hastalığa yakalandı. Hastalığı süresince beş ay daha göreve devam ettikten sonra 27 Receb 1383/13 Aralık 1963’de mi’rac gecesi yetmiş yaşında iken vefat etti.

İslam Hukuku Alanındaki Fikirleri Ve Çalışmaları

Mahmûd Şeltût,İslam hukuk tarihi içerisinde on dokuzuncu asırda Cemâleddîn Efgânîtarafından İslam milletlerini uyarmak, onlara kaybettikle­ri değerleri hatırlatmak, hürriyet ve istiklâl mücadelelerini teşvik etmek için başlatılan ve Muhammed Abduh, Sa'd Zağlûl, Muhammed İkbal, Muhammed Reşîd Rıza, Mevlana Şibli en-Nu'mânî, Mehmed Akif, İsmail Hakkı İzmirli, Ahmed Hamdi Aksekigibi araştırmacılar tarafından devam ettirilen ictihad ve tecdîdmerkezli ekolün ikinci kuşak nesli olan Hallâf, Mustafa el-Merâgî, Ali el-Hafif, M. Ebû Zehre, Muhammed Ali es-Sâyisve Mustafa es-Sıbâîgibi İs­lam hukukçuları arasında yer alır.48

Şeltût, ictihad kapısının kapandığı fikrine şiddetle karşı çıkarak, böyle bir şeyi iddia etmenin aklı hapsetmek, Kur’ân’ı atıl bırakmak, araştırma ve incelemeye davet eden naslara cefa etmek sayılacağını belirtmiştir. Ayrıca eskileri körü körüne taklit etmenin ve yeniliğe karşı olmanın (cumûd)beşerî fıtrata, karşı cinayet işlemek, insanın en önemli özelliği olan akıl meziyetini yok saymak, Allah’ın kullarına verdiği hücceti heder etmek ve Allah indinde hiç değeri olmayan şeye tutunmak anlamlarına geldiğini ifade etmiştir.49 Bu anlayışının sonucu olarak Şeltût,ictihad neticesi elde edilen hiçbir hükmün din yerine geçemeyeceğini, bunların Kur’ân’ın müsaade ettiği kadarıyla naslar üzerinde düşünme ve ictihad sonucu ulaşılan yorumlar olduğunu savunmuştur.50 Ayrıca Şeltût, İslam’ın, düşünce, akıl ve ilim dini (dînul-fikr ve dînu’l-akl ve dînui-ilm)olması sebebiyle zanna tabi olmaktan sak(ındırdığını ve bunun sonucu olarak eskileri körü körüne taklit etmeyi ve donukluğu cumûd)zemmettiğini ifade etmiştir.51

Şeltûtİslam’ın sadece inançtan (akide)ibaret olmadığını, aynı zaman­da hukukî (şerî‘a(t))boyutunun da bulunduğunu özellikle vurgulamıştır.52 Kur’ân’daki kullanımında "akide"ile imânî esasların, "şeria(t)"ile ise sâlih amellerin kastedildiğini belirtmiştir. Daha açık ifade ile "akide"nin dinin teorik boyutunu "şeri‘a”(t)’ın ise Allah tarafından konulmuş olan, insanın Rabbiyle, din kardeşiyle, diğer insanlarla, tabiatla ve de hayatla ilişkisini düzenlerken uyması gereken genel prensip ve kurallar bütününü yani dinin pratik boyutunu ifade ettiğini belirtmiştir. Buna göre şeriat, İslam'ın iman ve akide dışında kalan bölümüdür.53

Şeltût, İslam'da “akide"nin asıl, “şeri‘a(ti”ınise fer' yani tamamlayıcı unsur olduğunu, şer'î'atın varlığının akidenin varlığıyla mümkün olacağını ve akide olmadan kanunların gereklerinin yapılmasını sağlayacak hiçbir ha­ricî gücün yeterli olmayacağını vurgulamıştır.54

Bu çerçevede Şeltût,bu dünya hayatında gerek ferdi gerekse içtimai açıdan insanın biri maddi (hissî) diğeri manevi olmak üzere iki yönünün (şahsiyye)bulunduğunu belirtmiştir. Abbas Mahmûd el-Akkâd (v. 1964), Şeltût’un insanın bu iki yönüne daha önce hiçbir araştırmacının kullanmadı­ğı yeni bir kavramla (eş-ş'ahsiyye) işaret ettiğini söyler. Ayrıca Şeltût yukarı­daki ayırımın ümmet için de geçerli olduğunu, her bir toplumun kendine ait maddi ve manevi kimliğinin bulunduğunu ifade etmiştir.55 Netice itibariyle Şeltût, İslam’ın akide ve şerî’a şeklinde iki yönünün, insan ve toplumların fıtri yapılarında var olan maddi ve manevi kişiliklerine uygun düştüğünü ifade etmiş olmaktadır.

Yine başka bir çalışmasında (ed-Dînü el-Muâmele)56 Şeltût dindarlık açısından insanları, dine mücerret intisapla yetinen ve dini sadece bazı sözle­ri söylemekten ibaret zannedenler; dinin sadece ibadet ve tesbihattan ibaret sayıp, sıla-i rahim, fakirleri koruyup gözetme gibi sosyal yönü konusunda zaafları olanlar; bütün yönleriyle İslam’ı yaşamaya çalışan gerçek müminler olmak üzere üç gruba ayırır.57

Fıkıh düşüncesi açısından bakıldığında Şeltût’un hem usul hem de tü­rü1 konularında fıkha büyük ilgisi olduğu görülür. Hem öğrenciliği hem de hocalığı esnasında bu konuda el-Merâgî'nin fikirlerinden etkilenmişti. Özel­likle İslam hukukunun asrın ihtiyaçlarına cevap verebilmesi için tecdidin zaruriliği konusundaki fikirlerini desteklemiş ve geliştirmiştir.58

Abduhve Muhammed Reşîd Rıza gibi Şeltût da sosyal meselelerle ala­kalı konularla özellikle Müslümanların gündelik hayatı ile İslam arasındaki bağın, İslam’ın genel amaç ve prensipleri çerçevesinde kurulmasıyla yakın­dan ilgilenmiştir. Ona göre İslam, sadece ruhani ve ahlaki meselelerden iba­ret olmayıp toplumsal kültürel ve siyasi sahalarda ideal bir hayat tarzı ve hukuk sistemi sunmaktadır.59

Onun ıslâh ve tecdîd çalışmaları sadece eğitim sistemi ile ilgili mesele­lerle sınırlı olmayıp, bireysel ve toplumsal ahlak ve hukukun, İslam’ın genel çerçevesi içerisinde geliştirilmesi konularını da kapsamaktadır.60

Şeltûtİslam hukuku alanındaki bu almayışını öğretim hayatında da tatbik etmiştir. Nitekim el-Merâgî'nin teklifi üzerine 1355’de mezhepler arası mukayeseli hukuk dersini İslam Hukuk Fakültesinde (Külliyetü’ş-şerî’a) dör­düncü sınıf müfredatı içerisinde Ali es-Sâyis ile birlikte, vermeye başlamıştır. Ayrıca bu konuda ders kitabı niteliğinde bir eser de telif etmişlerdir.61 Eseri­nin girişinde bu yöntemin fıkıh çalışmalarında yeni bir metot olduğunu belir­terek bunun esasının, meselenin ortaya konulup mezheplere göre hükmünün zikredilmesi, mezheplerin mesele hakkındaki delilleri ve bakış açılarının arz edilmesi ve ardından ilgili delillerin bütün yönleriyle tartışılması sonucunda araştırmacının hakka ulaşma haricinde hiçbir hedefi olmaksızın, alışageldiği mezhep taassubundan kendini soyutlayarak, bizzat kendisini adil bir hakem sayarak adaletli bir hükme varması düşüncesine dayandığını ifade etmiştir.62

Bu eserdeki metodunu (mukarenet/karşılaştırmalı fıkıh) derslerinde, diğer eserlerinde ve de verdiği fetvalarında hayatı boyunca uygulamıştır. Çünkü o fetvalarında hiçbir mezhep ve müçtehidin görüşüne bağlı kalmaksı­zın delilleri araştırıp adil bir hakem olarak meseleyi bizatihi kendi sonuçlan­dırmayı tercih etmiştir.63

Şeltût’un, İslam hukukunun çağın gereklerine uygun olarak geliştirile­bileceği düşüncesinin bir semeresi olarak 1937 yılında Hollanda’da düzenle­nen Lahey Uluslar arası Mukayeseli Hukuk Kongresi'ne sunmak üzere hazır­ladığı “el-Mes’ûliyyetü ’l-medeniyye ve’l-cinâiyyefi’ş-Şerî‘ati’l-İslâmiyye'' adlı tebliği bu alanda önemli çalışmalarından biridir. Bazı araştırmacılara göre Şeltût, hukuk anlayışını yansıtan mes’ûliyyet (hukukî sorumluluk) ko­nulu bu çalışmasında meseleyi, klasik literatürdeki metinlerde hiç değinilme­yen hatta bu konuda ihtisas sahibi araştırmacıların dahi fark edemediği bir­çok açıdan ele almıştır. Mesela, hekimin hukukî mesuliyetinden, muhtaçlara yardım konusundaki toplumun manevi sorumluluğuna varıncaya kadar bir­çok meseleye değinmiştir.64

Bu çalışmasında Şeltût İslam hukukunun, genel esaslar çerçevesinde sadece fukahanın görüşleriyle kayıtlı kalınmaksızın her asırda ve her zemin­de hak, sorumluluk ve maslahat prensiplerine dayanılarak yeniden yorum­landığı takdirde günümüz şartlarına uygun bir hukuk sistemi olma dinamik­lerini taşıdığı ve bunun geliştirilebileceği fikrini küçük bir örnek üzerinden göstermek istediğini belirtmiştir.65

Hayatı boyunca Şeltût birçok iktisadi ve sosyal meselede fetvalar ver­miştir. Başta Ezher şeyhliği dönemindeki resmi fetvaları olmak üzere, daha öncesinde derslerinde ve eserlerinde, radyo konuşmalarında, halkın içinde bulunduğu cami hizmetleri esnasında yüzlerce problemli mesele hakkında görüşler beyan etmiş ve fetvalar vermiştir. Özellikle farklı yaklaşımının bu­lunduğu fetvalarına şu örnekleri zikretmek mümkündür:

Aynı anda verilen üç talakın bir talak sayılacağı;66 üçüncü kez boşan­mış kadını eski kocasına helal kılmak (hülle)'maksadıyla yapılan geçici nikâ­hın haram olduğu;67 tüp bebek uygulamasının (sperm, yumurta ve rahimin) aynı anne babadan olmak şartıyla caiz olabileceği, aksi takdirde zina sayıla­cağı;68 sürme ve göz damlasının şeklen ve öz itibarıyla yiyecek maddesi ol­mamaları ve mideye ulaşmamaları sebebiyle orucu bozmayacağı;69 ıskat-ı salât ve savm uygulamasının Allah’a karşı hile ve oyun sayılacağı ve gerek dinin gerekse aklın böyle bir uygulamayı kabul etmeyeceği;70 ölen kişi adına Kur’ân okuması veya hacca gitmesi ve sevabını ona bağışlaması üzere insan­ların kiralanması gibi muamelelerin şerî dayanağı olmayan bidatler olduğu ve kişinin anne-baba gibi çok yakın akrabası harici kişilere ibadet sevabı bağışlamasının tesirinin olmayacağı;71 hangi devrede olursa olsun çocuk düşürmenin haram olduğu;72 zekat ve verginin farklı şeyler olduğu;73 zekât dağıtım yerlerinden fi sebîlillah kavramının genişletilebileceği;74 bir mescidin beldede kendisine ihtiyaç duyulan tek mescit olması veya ikinci bir mescide gerçek manada ihtiyaç hâsıl olması durumlarında o mescitlerin inşa ve ta­mirlerine, zekat sarf yerlerinden fi sebîlillah kavramı altında zekat verilebile­ceği;75 kadınların kullandıkları zînet eşyalarının, kenz veya nakde çevirmek maksadıyla biriktirilmiş olmamak ve sadece ziynet amaçlı kullanılmak şar­tıyla kadının temel ihtiyacı sayılacağından zekata tabii olmayacağı;76 sigara içmenin hem sıhhate hem mala zarar vermesi sebebiyle -kendisi kullanan biri olduğu halde hakkı söylemek amacıyla77- dini açıdan yasak (haram veya mekruh) sayılacağı;78 insanların yaratılış itibariyle müzik ve eğlence tarzı şeylere meyilli oluşu, İslam’ın da bu tür şeyleri tamamen reddetmeyip bir disiplin altına aldığı esas alındığında, ister güzel sesler çıkaran çalgı aletleri olsun, isterse insan veya hayvan sesi olsun bunların ses olmaları itibariyle haram sayılamayacakları, ancak haram bir şeye vesile olmaları veya bazı vecibeleri yapmaktan gafil bırakmaları durumunda haram sayılabilecekleri;79 Şaban ayının on beşinci gecesi yapılan (Berat gecesi) bazı özel ibadetlerin, sonraki asırlarda çıkan mevlit kandili vb. uygulamaların, bazı sûfılerin kelime-i tevhidi (la ilahe illallah yerine) "eh" şeklinde veya kelime-i tevhidi tahrif ederek "la iylah iyla’llah" şeklinde zikirlerinin bidat olduğu80 vb...

Şeltût’un çök tepki alan fetvaları arasında faiz konusunda verdiği fet­vasını saymak mümkündür. Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki, Mısır’da XX. Yüzyıl başlarında kurulan Posta Yatırım Sandığı halktan topladığı mev­duata banka gibi sabit bir faiz veriyordu. Abduh’un bu uygulamanın cevazı­na fetva verdiği iddia edilmekle birlikte, gerçekte cevaz görüşünün Muhammed Reşîd Rıza’ya ait olduğu araştırmacılar tarafından ortaya konulmuştur. Bu fetvalarda Posta Yatırım Sandığı’nın verdiği faizin mudârebe karı olabile­ceği iddiasından yola çıkılmış ve bu yorum bu günkü banka faizlerinin de mudârebe karı (dolayısıyla bankaların da mudârebe şirketi) şeklinde değer­lendirilebileceği yorumlarına mesnet olarak kullanılmıştır.

Mahmûd Şeltût, Posta Yatırım Sandığı mevduatına yatırılan paraların bir borç veya kredi işlemi olmayıp kişinin malını zayi olmaktan korumak ve sermayesini artırmak maksadıyla hem kendisinin, hem de Posta Yatırım Sandığı’nın maslahatına uygun olacak şekilde kendi isteğiyle katılıp kâra ortak olma şeklinde değerlendirilebileceğini belirtmiştir. Ayrıca bu işlemde herhangi bir zulüm olmadığını hatta sosyal yardımlaşmayı teşvik bulunduğunu söylemiştir. Dolayısıyla bu işlemde İslam açısından bir sakınca olmayacağına fetva vermiştir.82

Faiz konusuyla alakalı olarak Şeltût’un verdiği fetvalardan bir diğeri ise hisse senetleri ve krediler konusundadır. Netice itibariyle Şeltût bu konudaki cevaz görüşünü ferdî ve içtimâî zarurete dayandırmıştır.83

Bu konuda en sert tepkilerden biri Muhammed Ebû Zehre84’den gelmiştir. Ebû Zehre faiz konusundaki fetvası sebebiyle Şeltût'u sert bir şekilde tenkit etmiş ve onu hevasına uyarak hak olmadığını bildiği halde kasten hatalı fetva vermekle itham etmiştir.85 İslam hukuku alanında atmış olduğu en büyük adımlardan birisi de Ca'feri mezhebine göre fetva vermenin ve amel etmenin caiz ve meşru olduğu görüşüdür. Tek mezhebe bağlı kalmama ve içtihadı teşvik ve de İslam ümmeti arasında birliği sağlama gibi düşüncelerinin sonucu olarak Ezher Şeyhi olduğu esnada Caferi mezhebi fıkhıyla amel etmenin cevazına fetva vermiştir. Ca'ferîliğin de diğer dört mezhep gibi fıkhî bir ekol olduğunu söylemiştir. Hanefî, Maliki, Şafiî, Hanbelî, Ca'ferî, Zeydî, İbazî ve Zahiri mezheplerinin her birinin İslam üniversitelerinin en eski ve en önemlilerinden biri olan Ezher’de hem tedris edilmesini hem de fetvaya kaynak olmasını sağlayan sistemi kurmuştur.86

Sünnetle İlgili Görüşleri87

Bidate düşmenin sebeplerini anlattığı “el-Bid‘atü: Esbâbuhâ ve madârruhâ" adlı eserinde88 ilk sebep olarak hükümlerin kaynaklarının ve o kaynaklardan hüküm çıkarma kurallarının bilinmemesini gösterdikten sonra ikinci olarak Sünnet konusunda bidate düşme sebebini sahih hadislerden gafil olma yanında Sünnetin teşri değeri hususundaki hatalı anlayış olarak belirler.89 Ayrıca Hz. Peygamber’in fiillerinin -çoğunluğu taabbudî olmayan ve örnek alınması istenmeyen davranışlar olduğu halde- hepsini örnek alınması gereken (teessî) davranışlar olduğuna hamletmeyi de bidate götüren sebeplerden saymıştır.90

Şeltût, nübüvvet ile ilgili bilgilerin teşrii ve gayr-ı teşrii ayırımına tabi tutulmasının gerekliliğine vurgu yaptıktan sonra teşrii yönü olan Sünneti de genel ve özel teşri olması itibariyle (teşri âmm ve teşri gayr-ı amm) iki kısma ayırmıştır.

Hz. Peygamber’den nakledilen rivayetlerin çoğunda söz veya davranışın hangi vasıfla söylendiği meselesinin kapalı kaldığı, bu sebeple de asıl itibariyle teşrii fonksiyonu olmayan birçok rivayetin dinin bağlayıcı hükümlerinden sayılması sonucunu doğurması gibi hatalara yol açtığına vurgu yapmaktadır. Ayrıca Şeltût, Hz. Peygamber’den sadır olan davranışların çoğunluğunun beşeri vasfının veya örf-adet ya da tecrübelere dayalı ictihadlarının sonucu olduğu görüşündedir. Âlimler arasındaki ihtilafın bir kısmının bu konudaki yaklaşım farklılığından doğduğunu belirtmektedir.91

Şeltût, Hz. Peygamber’den sadır olup hadis kitaplarında tedvin edilen rivayetlerin bağlayıcılık açısından tasnifini sistematik bir şekilde yapmıştır. Bu tasnif özetle şöyle nakledilebilir:

Hukûkî açıdan bağlayıcı olmayan Sünnet

1. Beşeri ihtiyaçlar dairesine girenler: Bunlar Hz. Peygamberin yeme-içme, uyuma, yürüme, ziyaretleşme, örfî yollarla iki kişi arasını bulma, aracılık ve alışverişte pazarlık vb. davranışlarıdır.

2. Bireysel veya toplumsal alışkanlıklar ve tecrübeler dairesine girenler; Bunlar ziraat işleri, tıp ve elbisenin kısa ve uzun olması gibi konularda varit olan rivayetlerdeki davranışlarıdır;

3. Özel şartlardan hareketle alman insani tedbirler dairesine girenler: Bunlar savaş alanlarında ordunun konumlandırılması ile ilgili teknik askeri meseleler vb. ile ilgili davranışlardır.

Bu üç hususta nakledilen rivayetlerden hiç biri yapılması veya terk ' edilmesi istenen şer’î bir durum olmayan ve sadece Hz. Peygamberin beşeri durumuyla ilgili konulardır.

Hukûkî açıdan bağlayıcı olan Sünnet:

Şeltût bu açıdan da Sünnetin ayırıma tabi tutulması gerektiğini, teşriin genel ve özel şeklinde iki açıdan ele alınabileceğini belirtmiştir.

a.Genel teşri itibariyle Sünnet: Bu çeşit Sünnetler sonsuza dek kalacak genel şer‘î hükümleri oluşturur.

Hz. Peygamberin tasarrufları açısından bakıldığında ise bu tür Sünnetler ondan tebliğ yönüyle ve peygamber olması sıfatıyla (risalet) sadır olan tasarruflardır. Bunlar Kur’ân’ın mücmelini beyan, umumunu tahsis, mutlakını takyit eden veya ibadetler, helaller-haramlar, akaid ve ahlak ile ilgili sünnetlerdir.

b.Genel teşri hükmünde olmayan özel alanla ilgili Sünnetler

Bu tarz Sünnetler genel teşri hükmünde olmayıp Müslümanların işlerinin tanzimi, yöneticilik, siyaset, kamu yararını temin etme ve de mahkeme kararları gibi delillere dayalı kazâî ictihadlarla ilgili olan tasarruflardır. Hz. Peygamberin tasarruflarının tasnifi açısından bakıldığında iki kısımda ele alınabilir:

I-Hz. Peygamberden yönetici ve Müslüman cemaatin genel başkanı olarak sadır olan tasarruflar.

II-Hz. Peygamberden hâkimlik vasfıyla sadır olanlar tasarruflar.

Şeltût bu son iki kısmın genel teşri olarak almanın bazı hüküm ve meselelerde karışıklığa sebebiyet verdiğini ve ihtilafların doğmasına yol açtığını belirtmektedir.

Karadâvî’ye göre bu konuyu Karâfî, Dihlevî, Muhammed Resîd Rıza ve diğerlerinin tasniflerinden istifade ederek günümüzde kullanılan başlıkla (teşrîî ve gayr-ı teşrîî) ilk olarak ele alan ve de Sünnetin genel ve devamlı olanı ile böyle olmayan (özel ve genel teşrîi) ayırımını ilk yapan kişi Şeltût’tur.93 Ona göre Şeltût, günümüzdeki taksime asıl olması ve Sünnetin kısımlarını yansıtması bakımından en güzel taksimi yapmış ve konuyu sistemli hale getirmiştir.94

Bu tasnifin pratik bir örneği olarak onun sakal ile ilgili görüşünü zikretmek mümkündür. Sakalın hükmü konusundaki fetvasında, sakal bırakmanın yemek, içmek, oturmak, giyinmek gibi Hz. Peygamberin insan olması hasebiyle tabii olarak yaptığı âdetlerden olması gerekçesiyle sakalı tıraş etmenin mubah olacağı görüşüne varmıştır. Sakal konusundaki delillerin ise Hz. Peygamberin irşad tasarrufu çerçevesinde değerlendirilebileceğini bu sebeple bağlayıcı hükümler doğurmayacağını, bu konuda belirleyici olanın sosyal çevrenin telakkileri olduğunu belirtmiştir.95

Yine bu konudaki anlayışının sonucu olarak Şeltût, Hz. Peygamberin “recm’’had değil kendi içtihadına ve maslahata dayanarak imamet tasarrufu sonucu, siyaseten uygulanan bir ceza (ıta'zîr) olarak emrettiği kanaatine varmıştır. Yani bu cezayı devlet başkanının maslahata binaen uygulayabileceği bir tasarrufu olarak değerlendirmiştir.96

İtikadi Meseleler ve Bazı Gaybi Konularla Alakalı Fikirleri

Şeltût itikadın asıl kaynağının Kur’ân olduğunu ve kesin inanılması gereken, inkârı küfrü gerektiren itikadî hükümlerin ancak. Kur’ân’ın delaleti katı ayetleriyle sabit olabileceğini ifade eder.97 Aşağıda değinileceği üzere bazı konularda klasik anlayışı tenkit ederek Kur’ân’ın ele almadığı meselelerde inanç esası olmayacağı fikrini savunmuştur. Dolayısıyla ona göre haber-i vahid akaitle ilgili konularda tek başına delil değildir ve gaybî meselelerle ilgili çoğu rivayet isrâiliyyât kabilindendir.98  Kur’ân naslarının, dinin aslı olan Allah’a ve ahiret gününe iman gibi akait konuları, namaz ve zekât gibi ibadet esasları, can güvenliği, namus ve malın dokunulmazlığı gibi dinin aslına taalluk eden meselelerde (usûlu’ş-şer‘) içtihada ihtiyaç bırakmayacak şekilde açık ve net geldiğini belirtmiştir. Fakat fer’î meselelerde insanların maslahatına ve değişik kültür ve medeniyetlerin aklıselimle çelişmeyen uygulamalarına dayanılarak, aklın gereğine göre davranabilme hürriyeti olduğunu ifade etmiştir.99

Bazı müfessirlerin, çoğu isrâiliyyât olan bir çok meseleyi itikada dâhil etmesini tenkit ederek gaybî meselelerde inanılması gereken miktarın sadece Allah’ın Kur’ân’da açık bir şekilde (sonraki alimlerin yorumuna bağlı olarak değil) koymuş olduğu kadarıyla sınırlı olduğuna inandığını ifade eder. Sahih hadislerde geçen kıyamet alametleri gibi hususlarda ise sahih rivayetin ifade ettiği sınırda durulması gerektiği, o rivayetlerin mahiyetleri hakkında yorumlar yapmanın, birtakım temsilî anlatımlara gitmenin veya ilave hükümler koymanın dinde olmayan şeyleri kendi yorumuna göre ona dâhil etmek an-lamına geldiğini söylemiştir.100 Eserlerinde gaybî meselelerle alakalı birçok konuda görüşler beyan etmiş ve fetvalar vermiştir.

İtikadî meselelerle ilgili olarak en çok tartışma konusu olan görüşü Hz. İsa’nın ref’i ve nüzulü meselesidir.101  Bu konudaki delilleri tahlil ettikten sonra Şeltût konuyla ilgili olarak şu kanaate vardığını belirtmiştir:102

“Birincisi Hz. İsa’nın cesedi ile semaya yükseltildiği, orada şu ana kadar hayatta olduğu ve de ahir zamanda dünyaya ineceği konusunda ki inanışa dair ne Kur’ân-ı Kerim’de ne de hadis-i şeriflerde kalbi tatmin edecek bir delil vardır.

İkincisi, Hz. İsa’nın durumu hakkında gelmiş olan ayetler, Allah’ın onu eceliyle öldüreceğini, kendine ref‘ edeceğini ve inkâr edenlerden temizleyeceğini vaat ettiğini göstermektedir. Bu vaat da gerçekleşmiştir. Yani düşmanları onu öldüremediler ve asamadılar; Allah onu süresi içinde vefat ettirdi ve kendine yükseltti.

Üçüncüsü ise Hz. İsa’nın cesedi ile semaya yükseldiğini, şu ana kadar orada canlı olduğunu ve oradan ahir zamanda ineceğini inkâr eden bir kimse, kesin delillerle sabit olmuş bir şeyi inkâr etmiş olmaz. Dolayısıyla da dinden çıkmaz, mümin ve Müslümandır.”103

Bu görüşü, bazı tenkitlere sebep olmuştur. Bu konuda en sert tepki Mustafa Sabri Efendi'dm gelmiştir. Zaten Efgânî-Abduh çizgisini sürekli eleştiren M. Sabri Efendi, Şeltût’u da bu ve benzeri görüşleri sebebiyle biraz da sınırı aşarak dini tahrif etmekle itham etmiştir. Bu düşünceye bir makale ile reddiye hazırlamış, ancak bastıracak bir yer bulamayınca “Mevkıfu’l-ilm ve’l-akl" adlı eserine yoğunlaşmış, kitabın nübüvvet ve mucizeye dair bölü-münü genişletmek suretiyle bu konudaki tenkitlerine burada yer vermiştir. Ayrıca Muhammed Hüseyin Hızır da Şeltût’un bu konuyla ilgili görüşlerine tenkitlerde bulunmuştur.104

Kur’ân ve Tefsir Metodu

Şeltût Kur’ân’ı öncelikle İslam’ın en temel kaynağı olarak addeder ve hem itikadî meselelerde hem de İslam hukukunun kaynağı olması bakımından Kur’ân’a hiçbir kaynağın denk olamayacağını ifade eder.

Şeltût daha önceki müfessirlerin metodundan farklı olarak tefsirinde daha çok "makâsıdu’s-süver" dediği surelerin maksatları konusuna yoğunlaşmıştır. Surenin bir bütün olarak içerdiği muasır içtimai meselelere, fıkhı ahkâma ve akaidle ilgili konulara değinmiştir. Ayrıca bazı Kur’ânî ta- bir/kavramların tahlillerini yapmış, özellikle Kur’ân kıssaları meselesinde çağdaş felsefecilerin ithamlarına cevaplar vermiştir. Akaitle ilgili ayetleri yorumlarken günümüz felsefi, dînî ve mezhebî akımlarına da değinmiştir.105

Abduh tarafından başlatılan fakat Reşid Rıza tarafından bazı şartların müsaade etmemesi sebebiyle tam manasıyla uygulanamayan yeni tefsir ekolünü tek başına Şeltût tam manasıyla uygulamaya başlamış ancak o da Kur’ân’ın sadece üçte birini bu metotla tamamlayabilmiştir.106

Ayrıca Şeltût bu metodu, Kur’ân üzerine yazdığı İle’l-Kur’ân-il-Kerîm adlı eserinde özet bir şekilde uygulamıştır. Makâsıdu’l- Kur’ân mukaddimesi ile eserine başlayan Şeltût, Kur’ân’dan seçtiği yirmi beş sureyi -ki bu surelerin Kur’ân’ın dörtte birine tekabül ettiğini söylüyor- dört ana bölüme ayırarak işlemekte ve bunu yapmaktaki amacının genel manada Kur’ân’ın, özel manada surelerin maksatlarını açıklamak olduğunu beyan etmektedir.107

Günümüze kadar yazılan tefsirlerde, birincisi Kur’ân ayetlerini bazı itikadî fırkaların ve mezhebi ihtilafların hizmetinde kullanmak, İkincisi ise modern tabiat bilimleri ve çağdaş felsefi nazariyelere göre yorumlamak şeklinde iki yönde hata bulunduğunu tespit etmiştir. Ayrıca tefsirlerdeki ihtilafların müfessirlerin kültür birikimi ve düşünce yapısındaki farklılıklardan kaynaklandığını söylemiştir.109

Bu iki tenkide ilaveten Şeltût tefsir ve Kur’ân yorumu metodunda Kur’ân’da konu birliği (konulu Kur’ân tefsiri), Müslümanların bilinçlendirilip genel bir uyanışa geçmelerinin sağlanması ve de gayr-i Müslimlerle diyalog olmak üzere üç esası daha uygulamıştır. Abdülmecîd Muhtesib'e göre bu son iki metot Kur’ân’ın genel hedeflerini kavramış ıslahatçı âlimlerin metodudur.  

Özetle ifade etmek gerekirse Şeltût'un Kur’ân ve tefsir çalışmalarında uyguladığı metodu iki kapsamda ele almak mümkündür. Birincisi surelerin içerdiği umumi gaye ve maksatlar çerçevesi (dâire suğrâ), İkincisi ise bundan daha geniş olan, bir mevzu etrafındaki tüm Kur’ân ayetlerini toplayıp değerlendirme çerçevesidir (dâire kübrâ).111

Şeltût’un tefsir metoduna ışık tutması açısından onun Bakara süresini bir tek ayet (Bakara 177) etrafında yorumlama çalışması örnek olarak verilebilir. Kendisi bu yöntemin, müfessirlerin genelde takip ettikleri metottan farklı olduğunu belirtmiştir. Şeltût, “Birr” (iyilik) ayetini (2/177), Bakara suresini etrafında toplayan gerdanlığın tam orta yerinde bulunan boncuğa benzetmekte, bu bir âyeti merkezinde surenin maksatlarını yorumlamaktadır. Ayrıca bu örnekte Şeltût, konulu tefsir metodunu andırır şekilde birr kavramının semantik tahlilini yapmakta ve bu ayette birr kavramının Kur’ân’daki en kapsamlı anlamını içerdiğine vurgu yapmakta, bu çerçevede birrin kısımlarını -inançta birr, amelde birr, ahlakta birr olmak üzere- izah etmektedir.112 Bu örnek, sûreyi ve Kur’ân’ı bir bütün olarak görüp yorumlama metodunun (icmali metot) en güzel örneklerinden biridir.

Şeltût’un bu yeni metodu İbn Kayyım el-Cevziyye'nin tefsirinden veya M. Abduh ve M. Reşîd Rıza’nın metodundan etkilenerek uyguladığı şeklindeki değerlendirmeler isabetli olmakla birlikte eksiktir. Çünkü onun, Kur’ân ve tefsir çalışmalarında sadece bunlardan değil günümüze kadar gelen birikimden istifade ettiğini söylemek daha isabetli olacaktır. Ancak şunu ifade etmek gerekir ki o bu metodu daha sistematik hale getirmiş ve eserlerinde genişçe kullanmıştır.113

Şahsiyeti

Hayatından bahseden eserlerde Şeltût'un vefakâr bir kişiliğe sahip olduğu, özel sohbetlerinde devamlı, çeşitli sebeplerle veya zaman aralığı sebebiyle alakalarının kesildiği arkadaşlarını ve talebelerini, isimlerini, özelliklerini ve de ülkelerini tam olarak hatırlamak suretiyle andığı, hatta bunları dinleyen talebelerinin kendi arkadaşlarından unuttukları birçok kişiyi hocalarının bu kadar teferruatlı bilgi ve hatıralarla anmasına hayret ettikleri bilgileri geçmektedir. Ayrıca onları şefkatli bir baba sevinciyle andığı ve memnuniyetini ifade eden güzel sözler söylediği, hatta bu özelliğini aradan uzun zaman geçmesi, hastalanması veya farklı makamlara gelmesinin hiç değiştirmediği zikredilmektedir.114

Aynı şeyleri dile getiren başkaları da varken Şeltût'un bu kadar tesirli olması birçok sebebe bağlanmıştır. Öncelikle zamana, mekâna ve insanların muktezayı haline göre akıcı ve etkili konuşan bir hatip olması, hak bildiklerini daima söylemeye devam etmesi bunlardan bazılarıdır. Mesela onu bazen radyoda bir mevzuda insanları tesir altında bırakacak kadar canlı bir anlatımla izahat yaparken, bazen günlük gazetelerde her tabakadan insanların anlayacağı dilde yazılar yazarken, bazen aylık araştırma dergilerinde derin ilmi tahliller yaparken, bazen üniversite ihtisas bölümlerinde yeni fikir ve anlayışları ortaya koyarken görmenin mümkün olması, hayatı boyunca ilmi sahada birçok yeni metot ve gelişmeye önderlik yapması ve yaşadığı dönemde Müslümanların karşılaştıkları en önemli problemlere gayet dirayetli bir şekilde fetvalar vermesi de bunlar arasındadır.115

Hayatının bazı zamanlarında bazı sert eleştirilere maruz kalmıştır. Ancak Şeltût adalet, prensibinden asla taviz vermemiş, muarızlarının görüşlerine daima saygılı olmuş,, onlara güler yüzle karşılık vermiştir. Hayatı boyunca taklide karşı olduğu için kendinin taklit edilmesini istememiş ve de kendinden farklı düşünenlere hürmetkâr davranmıştır.

Eserleri116 :

el-Bid'atü Esbâbuhâ ve Madârruhâ117: Risale sayılabilecek bu küçük eserinde Şeltût bidatin dini açıdan tehlikesine dikkat çektikten sonra, bidate düşmenin temelde şu üç sebebe dayandığını ifade etmiştir: Birincisi hükümlerin kaynakları (masâdır-ı ahkam) ve onları bu kaynaklardan anlama metodundaki cehalet; İkincisi, hiyel ve benzeri usullere başvurma gibi hükümlerde hevâya tabi olma; üçüncüsü ise şer'î meselelerde aklın konumunu olduğundan yukarı çıkarıp zanna göre hüküm verme arzusudur. Bidat çıkarmanın, Allah’ın hakkı olan teşri' yetkisini gasp etme anlamına geleceğini ifade eder.

1936

Mukârenetü’l-mezâhib fi’l-fıkh118 :

Muhamed Ali es-Sâyis ile birlikte mezhepler arası mukayeseli hukuk kitabı mahiyetinde bir ders kitabı olarak hazırlamış olduğu bu eser Şeltût un ilk ve tek derli toplu kitabıdır. Bunun haricindeki tüm eserleri makale ve tebliğ şeklinde hazırlanmış çalışmalarının birleştirilmesinden oluşmaktadır. Şeltût arkadaşıyla birlikte bu eseri mezheplerin tümünü gözden geçirmek suretiyle delillerin kuvvetine ve çağın gereklerine göre en isabetli görüşe ulaşmada bir örnek olması amacıyla hazırlamış ve bu tür olan mukayeseli çalışmalarda araştırmacının kendini tüm mezhepler karşısında adaletli bir hakem olarak görmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bu düşüncenin uygulamasını göstermek amacıyla bu eserde abdest-namaz, zekât, nikâh-talak, nafaka, mefkûd, vakıf, şahitlik, haciz, rehin ve miras başlıkları altında mezheplerin görüş ve delilleri incelenmiş, ayrıca her bir konu sonunda ya ictihadlardan biri tercih edilerek veya deliller ışığında yeni ictihad yapılarak konu hükme bağlanmıştır. Uzun süre Ezher’de ders kitabı olarak okutulan bu eser alanının en güzel örneklerinden biridir. M. Sait Şimşek tarafından “Mukayeseli Mezhepler Hukuku”119 adıyla Türkçeye çevrilmiştir.

1937

el-Kur’ân ve’l-mer’e:120Kur’ân ve İslam tarihi açısından kadının ko-numu hakkındadır. Özellikle üçüncü bölümünde Şeltûfun bu konu hakkındaki fikirleri yer almaktadır.

Tahdîdü’n-neslf’ş-Şerî'ati'l-İslâmiyye:121Bu eser Şeltûtun özellikle doğum kontrolü hakkındaki fikirlerini içermektedir.

el-İslâm ve’s-Selâm:İslam ve barış konusunda vermiş olduğu konfe-ransların kitap halinde basılmış şeklidir.

“el-Mes’ûliyyetü’l-medeniyye ye’l-cinâiyye f’ş-Şerî‘ati’l~İslamiyye": Yukarıda geçtiği üzere bu eser Şeltûfun Hollanda’da düzenlenen Lahey Uluslararası Mukayeseli Hukuk Kongresi'ne sunduğu tebliğdir.

1942

es-Siyâse ve’t-tevcihâtü’l-ilmiyyef’l-Ezher:122Şeltûfun, Ezher’deki eğitim programının ıslahı hakkındaki fikirlerini dile getirdiği eseridir.

1946

Fıkhu’l-Kur’ân ve’s-Sünne (el-Kısâs)123:Bu eser Şeltût’un I.Fuad (Kahire) Üniversitesi İslam Hukuku bölümünde verdiği konferanslardan oluşmaktadır. Eserin birinci bölümünde filolojik açıdan fıkıh kelimesinin anlamı, fıkıhla ilgili olarak Kur’ân’ın öğretileri, Sünnette fıkıh kavramının içeriği ve İslam mezhepleri arasındaki ihtilaflar işlenmekte, ikinci bölümde ise İslam hukukunda cezalar konusu ele alınmaktadır.

1947

Ahâdîsu’s-sabâh f’l-mizya124: Bu eser Şeltûfun Kahire radyosu ve (Mısır) İngiliz radyo ve yayıncılık kurulunda dini konularla alakalı olarak yapmış olduğu konuşmaların bir araya getirilmesinden oluşmaktadır. Bu konuşmaların amacı halkın dini konularda bilinçlenmesini ve eğitimini sağlamaktı.

1948

el-Kur’ân ve'l-kttâl125:Bu eser esas itibarıyla Şeltût’un Mısır Silahlı Kuvvetleri için İslam’da savaş ilkeleri konusunda yaptığı radyo konuşmalarıdır.

ed-Da‘vetü’l-Muhammediyye ve’l-kıtâl fi’l-İslâm.126

el-İslâm ve’s-siyâsetü’d-devliyye.127

1956

Menhecü’l-Kur’ân fi binâi’I-müctema:128Bu eser Şeltût’un Dâru’l-Hikme’de Kur’ân tefsiri ve İslam fıkhı alanında verdiği konferanslardan oluşmaktadır. Yirmi yedi ana başlıktan (konferans) oluşan eser genelde Kur’ân ve toplum ve bunların bağlantısı konularını içermektedir. Örnek vermek gerekirse Kur’ân’a göre ilim, İslam’a göre sosyal güvence, infaka davette Kur’ân’ın metodu, din ve toplum vb. konu başlıkları vardır. Eserde ayrıca muhtelif meselelerle alakalı bölümler de mevcuttur. Mesela İslam’da ibadet; Hz. Peygamber’in azameti; İslam, akıl ve ilim; İslam’a göre mal vb. konulara dair bölümler sayılabilir.

1957

Yes’elûnek:129İbadetler, ahkâm, evlilik ve boşanma vb. konularda çeşitli mevzularda sorulan sorulara radyodan verdiği cevapların kitap haline getirilmiş şeklidir.

1958

el-İslâm ve'l-vucûdu’d-devlî li’l-Müslimîn.130

Mukaddimetü Mecma‘i’l-Beyân li’t-Tabersî:Şiî müfessirlerden

Tabersî’nin tefsirine basıma hazırlandığı esnada yazdığı mukaddimedir.

1959

Risâletü’l-Ezher:Vizâratu’t-Terbiye ve’t-Ta‘lîm’in 1958’de düzenlediği kongredeki konferanslarıdır.

el-İslâm: akide ve şeria:131

Şeltût'un düşünce sistemini ve fıkıh anlayışını en iyi yansıtan ve en kapsamlı eseri olan bu çalışması, genel itibariyle furu‘ meselelerini ele almakla birlikte usulle alakalı birçok konuda da bölümler içermektedir.

Girişinde İslam’ın temeline yönelik izahlar verir, İslam’ın iki ana esası (akide ve şeria) olduğunu, akidenin asıl, şeriatın ise fer’ olduğunu belirtir.

Birinci kısımda ise akidevi esaslardan ve de özellikle akaidin tesbit metodundan bahseder.

İkinci kısımda İslam hukukunun (şerî‘a) muhtelif konularını ele alır. İlk önce İbadet bölümünden başlar. Burada namaz, oruç, hacc, zekât konularını işler. Daha sonra ise aile hukuku ve miras ile ilgili konulara geçer. Burada temel bazı meseleler işlendikten sonra özellikle taaddüdü zevcât, nüfus planlaması (bu mesele içerisinde doğum kontrolü), İslam’da kadının yeri konuları üzerinde durur. Daha sonra kısa olarak İslami açıdan mali mübadeleler ve mal nazariyesi konularına değinir. Daha sonra geniş bir şekilde İslam ceza hukuku ile ilgili meseleleri izah eder. Bu konunun hemen ardından mesuliyet ile ilgili olarak hazırladığı tebliği yer alır. Kısmın sonunda ise İslam’da ümmet bilinci başlığı altında İslam’da devlet ve yönetim ilkeleri ve İslam devletler hukuku konularında bahseder.

Son olarak üçüncü kısımda ise İslâm hukukunun kaynaklan başlığı altında Kur’ân, Sünnet, ictihad ve rey meselelerini usul açısından değerlendirir. Ayrıca İslam âlimlerinin Kur’ân ve Sünneti anlamadaki ihtilaflarının sebeplerini (esbâbu ihtilâfı’l-eimme fi fıkhi’l-Kur’ân ve’s-Sünne) izah eder. Bu meseleler içerisinde kendine ait farklı kanaatlerini de beyan eder. Mesela yukarıda geçen Sünnetin teşrideki fonksiyonu, re’yin hüccet değeri, icma ve ferdi ve toplu ictihad konularında kendine has kanaatleri mevcuttur.

Şeltût'un itikadi ve hukuki meseleleri tartıştığı en büyük çalışmalarından biri olan bu eser, çağın ihtiyaç duyduğu, klasik metin ve şerhlerin değinmediği önemli meseleleri içerir.    Ayrıca eserde çok sade ve anlaşılır bir dil kullanılmıştır.

min Tevcîhâti’l-İslâm: Tashih ba'dı’l-mefâhîmi’d-dîniyye; Tavdîh mevkıfi’l-İslâm min ba‘dı ’l-meşâkili’l-ahlâki’l-İslâmiyye:133 İsminden de anlaşıldığı üzere Şeltût bu kitabında bazı dini meselelerdeki hatalı anlayışlardan ve onların İslam’a göre konumlarından örneklerle bahsetmektedir. Bazı biyografi kitaplarında, yukarıda geçen “el-İslâm: akide ve şeri'a"nın girişi mahiyetinde olması sebebiyle önce Tevcihât’va daha sonra diğer eserin okunması tavsiye edilmektedir.

el-Fetâvâ:   Diraseli-müşkilâti’l-müslimi’l-muâsır-fîhayâtihi’l-yevmiyyeti’l-âmme:135 Muasır Müslüman’ın gerek özel gerekse toplumsal hayatında karşılaştığı bazı problemlerin çözümünü içermektedir. Eserin başındaki on sayfalık fetvâ ile ilgili bir mukaddime yer almaktadır. Burada Şeltût kitabını şöyle tanıtıyor: “Bu eser, çeşitli mevzularda soru sahiplerine cevap olarak verdiğim fetvâ ve hükümlerden meydana gelen bir mecmûadır. Bunların bir kısmı gazete ve dergilerde neşredilmiş makalelerden, bir kısmı da radyo yayınlarından oluşmaktadır. Bu fetvâlarda, ben özellikle tek bir mezhebe bağlı kalmadım, muayyen bir fakîhin görüş sınırı içinde de durmadım. Bağlı kaldığım şeyler Aziz Kitâb, sahih Sünnet ve İslâm'ın ebedî-umûmî kâideleridir...” Mukaddimeden sonra Akâid ve gayb âlemi, ibâdetler, âdetler ve bid'atler, yeminler ve adaklar, ailevî münâsebetler, mâlî muâmeleler, yiyecekler- içecekler ve bazı sosyal mevzûlar gibi bir çok alanda verilen fetvalar yer almaktadır. Bu eserde fetvâlar, klâsik usulden farklı olarak mufassalca ve delilleri verilerek kaleme alınmıştır.”

1960

Tefsîru’l-Kur’âni’l-Kerîm: el-Eczâ ‘u ’l-aşereti ’l- ‘ûlâ:Bu eser Risâletü’l-İslâm dergisinin ilk elli yedi. cildinde mütemadiyen yayınlanmış olan makalelerin toplu ve düzenli şekilde basılmış halidir.  Kendi ifadesiyle en değerli çalışmasıdır. Yukarıda geçtiği üzere Kur’ân’ın ilk on cüzünü klasik metotlardan farklı bir metotla tefsir etmiştir. Mukaddimesinde klasik tefsirlerin eksik taraflarını ve hataya düşme sebeplerini ortaya koymuş ve metodunu tanıtmıştır.  

1961

el-İslâm ve’t-tekâfulu'1-ictima‘î:139İlk olarak el-Cumhûriyye gazetesi tarafından basılmıştır. “ Le Socialisme de l’Islam” adıyla Fransızcaya çevril-miştir.

1962

Tanzîmu’l-'alâkati’d-devliyye fi’l-İslam140.

1963

Mukaddimetü kıssati’t-takrib.

1964

İle’l-Kur’âni’l-Kerim:141Bu çalışmasında Şeltût Kur’ân’ın dörtte biri mesabesindeki 25 sureyi, içinde geçen dört ana unsurunu merkeze alarak tefsir etmektedir. Bu araştırmasındaki hedefini, özel manada surenin genel manada ise Kur’ân’ın maksatlarını arama çabası olarak belirler. Kitabının mukaddimesine de makâsıdu’l-Kur’ân adıyla başlamaktadır. Bu mukaddimede Kur’ân’ın maksadının akide, ahlak ve ahkâm olmak üzere üç temel unsur etrafında döndüğünü ve makâsıd-ı şeri'ayı kavramanın esasının Kur’ân olduğunu belirtir. Kur’ân’ın insanları dine davet metodunu kısaca izah eder. Ayrıca bu çalışmasının en önemli özelliği İslami ve Kur’ânî bazı kavramları Kur’ân’ın genel maksatları çerçevesinde yorumlamasıdır.

Bu kitap asıl itibariyle Kur’ân’ın anlaşılması çabasının bir ürünü olması hasebiyle halk tarafından anlaşılabilecek sade bir üslupla kaleme alınmıştır.

1965

Muhammed er-Rasûlü’l-A‘zam:142Dini konulardaki radyo ve televizyon konuşmalarının kitap halinde basımından oluşmaktadır.

1967

ez-Zekât:143Şeltût'un Mecelletü İza'a’daki zekatla ilgili konuşmalarının kitap olarak bir araya getirilmesinden oluşmaktadır.

1968

Miti hüda’l (hedyi’l)- Kur’ân.144

Ayrıca bazı biyografi kaynaklarında zikredilen eserleri:

Hukmü’ş-şeria fi Tanzimi’tı-nesl.

Hâzâ huve’l-İslâm.

Unsuru’l-hülûdfi’l-İslâm.

Fıkhu's-Sünne.

Fusûl şer’iyye içtimâ’iyye.

et-Tanzîm ve’l-idârefi’t-terbiyeti’r-riyâdiyye145    

Makaleleri:

Yaklaşık yetmiş üç makalesi muhtelif dergilerde yayınlanmıştır. Şeltût'un bu makalelerini onun fikir dünyası, ilgi alanları ve ilmi sahadaki yetkinliği hakkında bize ipuçları vermesi açısından dizi halinde, yıllara göre ve yayınlandıkları dergi isimleri ile birlikte vermeyi uygun bulduk.

1936

“Men’ul-haml ve ıskâtü’l-cenîn", es-Siyâsetü’l-Usbû‘yye, VIII, s.23. “el-İsrâ’: tesbîtve terkîm", Nûru’l-İslâm, Ağustos, s. 472-475. "Tercemâtü’l-Kur’ân ve nusûsu’l-ulemâ fıhâ", Nûru’l-İslâm, Safer, s.

123-134.

1937

“Mukârenetü’l-Mezâhib fi’lfıkhi’l-İslâmî”, es-Siyâsetü’l-Usbû’yye, I, s. 17.

“Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem ve hel tünsâ ‘azametüh", Mecelletü’l-Ezher, Rebîulevvel, s. 182-186.

“el-Kur’ânve’l-Mer’e", es-Siyâsetü’l-Usbû‘yye, I-III, s. 16; IV, s. 14; V, s. 16; VII, s. 18.

1938

“El-Hicretü sebebühâ ve eseruhâ”, Mecelletü’l-Ezher, Muharrem, s. z-j.

1940

“Mekânü’z-Zekâtfi’l-İslâm”, Mecelletü’l-Ezher, Muharrem, s. 28-35.

“ez-Zekât ve’d-Darâib ve’l-Harâc”, Mecelletü’l-Ezher, Rebîulevvel, s. 150-151.

“Fi Hafleti’l-Mahmel: devratü’l-Cemali’s-seb'", Mecelletü’l-Ezher,

Rebîulevvel, s. 182-183.

“Tefsîru Sûreti’l-A’râf”, I, Mecelletü’l-Ezher, Rebîussânî, s. 203-208; II, Cumadelûlâ, s. 263-268.

"İktirâhu’l-merfu' ilâ Cemâ‘ati’l-Kibâri’l-‘Ulemâ”, Mecelletü’r-Risâle, Kasım, 17, s. 1345vd.

1942

“Ref'uîsâ”, Mecelletü’r-Risâle, Mayıs, s. 515-517.

“El-Hicretü ve şahsiyyetü’r-Rasûl’’, Mecelletü’r-Risâle, 9 Şubat, s. 150

153.

1943

“Nuzûlüîsâ”, Mecelletü’r-Risâle, 10 Mayıs, s. 363-366. “el-Akîdetü’d-Dîniyye ve tarîku subûtihâ”, Mecelletü’r-Risâle, 24 Mayıs, s. 406-408.

“Fâidâtü’l-Karz mine’l-mesârifi’l-mâliyye’’, Mecelletü’r-Risâle, 24 Ma-yıs, s. 419.

“Ayetân”, Mecelletü’r-Risâle, 31Mayıs, s. 424-426.

“el-İcma‘ ve sübûtu’l-akîde”, Mecelletü’r-Risâle, 7 Haziran, s. 443vd; 14 Haziran, s. 464vd,

1944

“Fıkhu ‘Umer”, Mecelletü’r-Risâle, 7 Ocak, s. 46-48.

“eş-Şeyh Muhammed Abduh ve tarîkatuhû fi’t-tefsir", Mecelletü’r- Risâle, 17 Haziran, 581-583,

1945

“Sirru'l-Hülûdfi’ş-Şerî'ati’lfslâmiyye”, Mecelletü’r-Risâle, 8 Ocak, s. 26-29.

1947

“el-Kısâs”, Mecelletü’l-Ezher, 18 Eylül, s. 210-221.

1948

“en-NiSâ'f'l-Kur’ân", Mecelletü’r-Risâle, Ocak, 5-8, 12.

1949

“Tefsîru'l- Kur’ân", Risâletü’l-İslâm, I. : Şeltût'un Kur’ânın ilk on cüzü nün tefsiri ile ilgili elli makalesi bu dergide düzenli olarak yayınlanmıştır. (1949-1963). Daha sonra Tefsîru’l- Kur’âni’l-Kerim adıyla bu makaleler kitap olarak basılmıştır.

“Hükmü’ş-Şeri'a fi istibdâli’rı-nakd bi’l-hedy”, Mecelletü’l-Ezher, Ağustos, s. 13-17.

1951

“Hükmü’l-Hitân fş-Şerî'ati’l-İslâmiyye", Mecelletü’l-Ezher, Ağustos, s. 21-24.

“Hâzâ beyârıün li’n-nâs ve hüderı ve mev'izaten li'l-müttekîn", Mecelletü’r-Risâle, Ocak, s. 3-9.

1952

“el-Fethul-mubîn", Mecelletü’l-Ezher, Eylül, s. 106-108.

“Zikrâ mevlidi’r-Rasûl”, Mecelletü’r-Risâle, Ocak, s. 3-5.

“el-Yevme ekmeltü leküm dîneküm", Mecelletü’l-Ezher, Eylül, s. 40-45. “et-Takvâfi’l-Kur’ân”, Mecelletü’l-Ezher, I, Mayıs, s. 9-14; II, Temmuz, s. 27-32.

1953

“Kelimâtü’l-Hams”, Mecelletü’r-Risâle, Ocak, s. 3-6.

1959

“MebâdV ve kıyâmf’l-islâm’’, Mecelletü’l-Ezher, Mart, s. 923-915. “Nida’ min Şeyhi’l-Ezher ilâ cemî'ii-müslimîn”, Mecelletü’l-Ezher, Ni¬san, s. 1063 vd. Bu makale Şeltût’un ezher şeyhi iken bütün müslümanları Filistin’e desteğe çağırmasının yazılı şeklidir.

“Nida’ min Şeyhi’l-Ezher ilâ ulemâ’i’l-müslimîn”, Mecelletü’l-Ezher, Mayıs, s. 944.

“Muhimmâtü’l-Ezher ve’l-mes’ûliyyetü’l-esâtize ve’t-tullâb”, Mecelletü’l-Ezher, Temmuz, s. 112-113.

“Hukmu’llâhfi hükmi’l-Kasım”, Mecelletü’l-Ezher, Eylül, s. 359.

1960

“Nidâü’l-Üstâzi’l-Ekber ile’l- ‘Âlem’’, Mecelletü’l-Ezher, Ocak, s. 653- 654. İnsan haklarının uluslararası konumu hakkındadır.

“Kelimâtü’l-Üstâzi’l-Ekber fi ’îdi’n-Nasr’’, Mecelletü’l-Ezher, Şubat, s. 781-783.

“MebâdV ve kıyâm f’l-islâm”, Mecelletü’l-Ezher, Mart, s. yok.

“Risâle ilâ müslimî’l-Filipin”, Mecelletü’l-Ezher, Nisan, s. 1156-1157. “el-İslâm vahde ve cema'a", Meeelletü’l-Ezher, Nisan, s. 1041-1043. "MinyenâbVi’l-Hicra”, Mecelletü’l-Ezher, Haziran, s. 6-7. "eş-Şûrâf’l-İslâm", Mecelletü’l-Ezher, Temmuz, s. 133-136. “Muvâlâtü’l-A‘dâ’ ve mevkıfü’l-İslâm minhâ”, Minbâru’l-İslâm, Ağustos, s. 5-9.

İsrail’le anlaşmaya karşı fetvasıdır.

“Cihâdü’l-Cezâirf sebîli’llâh”, Mecelletü’l-Ezher, Kasım, s. 537-540. “Nazratü’l-İslâm fî tahrîmi’r-ribâ”, Livâü’l-İslâm, Aralık, s. 702-705.

1961

“Beyân li’l-müslimîn”, Mecelletü’l-Ezher, Ocak, s. 797.

“el-İslâm ve isti'mârf’ş-şarkiİ-aksâ", Mecelletü’l-Ezher, Mart, s. 1169-1170.

“Esbâbu’lbida've madârruhâ”, Mecelletü’l-Ezher, Hziran, s. 5-16. “Mine’ş- Şeyhi’l-Ekber ilâ ‘Alemil-İslâmî", Mecelletü’l-Ezher, Haziran, s. 116-117.

“ ‘Idu’s-sevra es-sâni ‘îdân: 'îdu’l-ıslahı’d-dünyevi ve îdu’l-ıslafn’d- dînî”, Mecelletü'l-Ezher, Ağustos, s. 269vd.

“Min vahyi'l-hicra”, Mecelletü’l-Ezher, Temmuz, s. 133vd. “el-cumhuriyyetü’l-Arabiyyetü’l-Müttehide tetelekkâ Nur Muhammed bi’l-Yernen", MecelletüT-Ezher, Eylül, s. 396-398.

“Emânetü’l-kavmiyye el-Arabiyyefi zimmeti’l-Ezher" MecelletüT-Ezher, Kasım, s. 655-657.

“Risâletü’l-Ezherf dav’i kanûni’l-cedîd”, Mecelletü’l-Ezher, Aralık, s.1-5.

1962

“el-İslâm ve’t-tekâfiülüİ-ictimâ'î" MecelletüT-Ezher, Ocak, s. 910-921. “Risâletüİ-Ezher”, Mecelletü ŞübbâniT-Müslimîn, Ocak, s. 3.

“Min şe'âiri’l-vahdeti’l-İslâmiyye", MecelletüT-Ezher, Şubat, 1038-1041.

“es-Savmf’l-İslâm ve eseruhâ’r-rûhiyye”Mecelletü’l Şübbâni’l- Müslimîn, Şubat, s. 3.

“Mevkıfü’l-İslâm mine’l-müstagillîn", MecelletüT-Ezher, Mart, s. 1168-1173.

“el-id ve’limen yekûn", Mecelletül -Ezher, Mart, 1271-1281. “Sadakatü’l-ftr ma'nâhâ, hikmetühâ, men tecibu aleyhâ”, Mecelletü Şübbâni-Müslimîn, Mart, s. 3.

“eş-Şahsiyyetü’d-dîniyye li cemâ'ati’l-İslâmiyye", MecelletüT-Ezher, Nisan, 1291-1295.

“el-Hacc”, Mecelletü ŞübbâniT-Müslimîn, Mayıs, s. 4.

"Ma'ne’l-hicra ve deva'îhâ”, MecelletüT-Ezher, Haziran, s. 5-7. “el-Mîsâku’l-vatanîf ra’yi’l-Ezher”, MecelletüT-Ezher, Temmuz, s. 132- 134.

“Aşr senevâtf’n-nasr ve kuvve", Mecelletü ŞübbâniT-Müslimîn, Ağus-tos, s. 10.

“el-İmâm ve istikâmetü tarîki’l-'âm ve’s-selâm" MecelletüT-Ezher, Ekim, s. 6-9.

“et-Ta‘lîmf’l-İslâm", Mecelletü ŞübbâniT-Müslimîn, Ekim, s. 14. “el-İslâm dînu’l-hucce ve’l-burhân”, MecelletüT-Ezher, Kasım, s. 389-391.

“İle’l- ‘âlemi’l-İslâmî şu‘ûbih ve zu‘amâih ”, MecelletüT-Ezher, Aralık, 429-431.

1963

“eş-Şahsiyyetü’s-semâviyye li’l-ümme”, MecelletüT-Ezher, Ocak, s. y. “Avâmilu'n-nasrfİ-İslâm", Mecelletü ŞübbâniT-Müslimîn, Ocak, s. 3.

“Şehru'l-Kur’ân veşifa'u'r-rûh”, Mecelletü Şübbâni’l-Müslimîn, Şubat, s. 3.

“Hakîkatü’l-‘îdfİ-İslâm”, Minbâruİ-İslâm, Mart, s. 12-13. “Hikmetü’l-a'yâd”, Mecelletü Şübbâni’l-Müslimîn, Mart, s. 9. “Risâletü’s-sabâhiİ-müslimîn”, Mecelletü Şübbâni’l-Müslimîn, Nisan, s. 17.

“ed-Darâib lâ yucziu li’z-zekât’’, Mecelletü’l-Ezher, Nisan-Mayıs, s. 1025-1026.

“Fîmatla'il-' âmm el-hicıi", Mecelletü’l-Ezher, Haziran, s. 3-7. “Vâcibi’l-müslimîn fi matla‘il-‘âm el-hicrî el- cedîd”, Mecelletü Şübbâni’l-Müslimîn, Haziran, s. 3.

“Takdîmu’l-Kitâb ma‘a’1 Kur'ân", Kahire 1963.

“Havle ümmeti’ t-tevhîd tetevehhad”, Mecelletü’l-Ezher, Temmuz, s. 128.

“Limeni’t-teberruc ve’l-inhilâl”, Mecelletü Şübbâni’l-Müslimîn, Tem-muz, s. 3.

“Hâzâ beyânün li’n-nâs”, Mecelletü’l-Ezher, Temmuz, s. 136.

“Risâletü Muhammed b. Abdillâh", Mecelletü Şübbâni’l-Müslimîn, Ağustos, s. 3.

“ed-Dîn ve binâü’l-muctema"’, Mecelletü Şübbâni’l-Müslimîn, Eylül, s. 3.

“el- Ümmetü İ-İslâmiyye ağnâ ani’l-umem bi’z-zikrayâtii-hâlide’’, Minbâru’l-İslâm, Ekim, s. 16-17.

"er-Rahmetü’l-muhdât", Mecelletü’l-Ezher, Ekim, s. 260-262.

"Vâcibünâfi muhârabâti’lfesâd", Mecelletü Şübbâni’l-Müslimîn, Ekim, s. 3.

1964

Tefsîru’l-Kur’âni’l-Kerîm sureti Hûd, I, Risâletü’l-İslâm, XVI, s. 179- 186; II, s. 5-10: Bu iki makale tefsir kitabında yer almamaktadır Şeltût’un vefatından sonra basılmıştır.

Ayrıca, Ezher’deki idareciliği boyunca Şeltût, Ezher’in kapılarını herkese açmıştı. Bu sayede birçok yabancı eğitimci, araştırmacı, raportör, din adamı ve siyasetçi Ezher’i ziyaret etmiş, muasır birçok mesele hakkında görüşlerini sormuşlardır. Bu ve benzeri mülakatlarda, resmi toplantılarda, özel gün ve gecelerde düzenlenen programlarda, yurt içi ve dışı gezileri esnasında vb. yaptığı konuşmalar ve mülakatlar çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanmıştır.

Şeltût'un eserlerinden birçoğu farklı yabancı dillere çevrilmiştir. Yukarıda geçtiği üzere kitap ve makalelerinden Türkçeye çevrilenler olmuştur. On altıya yakın eseri İngilizceye tercüme edilmiştir.

Dipnot:

1. Zebiri, Kate, Mahmûd Shaltût and Islamic Modemişm, Oxford 1993 (doktora tezi); Abraham, Midhat David, Mahmûd Shaltût (1893-1963) : A Muslini Reformist: His Life, Works and Religious Thought, Hartford/Amerikâ 1976 (doktora tezi); Ziriklî, Hayreddin, el-A'lâm: Kâmûsü terâcim el-hutût ve's-suver, Beyrut 1396/1976, VII, 173; Beyyûmî, Muhammed Receb, en-NehdatüT-İslâmiyyef siyeri a'lâmihe‘1- mu'âsırin, Dımaşk İ995, I, 447-467; Ailâm, Muhammed Mehdî, el-Mecma'iyyunf hamsine ’âmen, Kahire 1986, s. 340; a. mlf., "el-Merhûm el-Östâzü-Ekber eş-Şeyh Mahmûd Şeltût", Mecelletü Mecma‘i'1- Lugatfl- Arabiyye, Güz 19, Kahire 1965, s. 155-163; Akkâd, Abbaş Mahmûd, “el-Muvefflk ve’l- Muvaffak: el-lmâmü’l-Muslih Mahmûd Şeltût", Risâletü’l-islâm, XIV/53-56, Kahire 1964, s. 212-217; Şarkâvî, Mahmûd, "Şeyhî Mahmûd Şeltût”, Mecelletü’l-Ezher, XXXV/7, Kahire 1964, s. 678-683; Abdurrâzık, Ali, “el-Merhûm el-ÜstâzüT-Ekber eş-Şeyh Mahmûd Şeltût”, Mecelletü Mecma'i’l-Lugati’l-Arabiyye, Cüz 19, Kahire 1965, s. 147-153; Rûmî, Fehd b. Abdirrahmân b. Süleyman, Menhecü’l- MedresetiT-‘akiiyyeti’l-hadîseJi't-tefsir, Beyrut 1986, I, 198; Deştî, Seyyid Mustafa Hüseynî, “Mahmûd Şeltût", Ma'ârif yeMa'ârif, Tahran 1379/1959 (Dairetü'I-Maârif-i Cami-i İslâmî), s. 216; “Enbâ’ ve Ârâ': ŞeyhuT-İslâm Mahmûd Şeltût", RisâletüT-İslâm, XIV/53-56j Kahire 1963, s. 337-346; Ende, W., "Shaltût, Mahmûd”, The Encyclopaedia of İslam (new edition), vol. IX (Fasc. 151-152) Leiden 1995, s. 260-261; Amira el-Azhary Sonbol, “Shaltût, Mahmûd”, The Oxford Encyclopedia of the Modern Islamic Worid (ed. John L. Esposito... [ve dğr.] New York/Oxford Uııiversity 1995, IV, 42-43; H’mida Ennaifer, Les commentaires coraniques contemporains: Analyse de leur methodologie. Roma 1998, s. 43; Şuyûhû'l-Ezher, Kahire ts. (Vizâratüî-İTâm), s. 44-45; Umara, Muhammed, "ei-İmâm eş-Şeyh Mahmûd Şeltût el-Medresetü'l-Fikriyye ve’b MesîretüT-İlmiyye el-İctihâd ve’t-Tecdîd”, l-II, http://www.altaehrib.net/002/06/ (08.12.2005). Ayrıca Şeltût hakkında yapılmış Almanca bir çalışma için bk: Lemke, Wolf-Dieter, Mahmund SDaltuüt (1893-1963) ünd die Reform der Azhar: Untersu- chungeıı zu Erneuerungs bestrebungen im aügyptisch-islamischen Erziehungssystem, Frankfurt 1980.

2. Zebirl, Kate, Mahmûd Shaltût and Islamic Modernism, s. 11.

3. Beyyûmî, M. Receb, en-Nehdatü’l-İslâmiyye, I, 449.

4. Hayatı için bk: Görgün, Hilal, “Muhammed Şâkir”, DİA, İstanbul 2005, XXX, 572-573.

5. Allâm, M. Mehdi, “eş-Şeyh Mahmûd Şeltût”, s. 156.

6. Beyyûmî, en-Nehdatüİ-İslâmiyye, I, 449.

7. Beyyûmî, en-Nehdatül-İslâmiyye, 1,449.

8. “Âlimiyye", Ezher Üniversitesinin yüksek öğrenimi bitiren öğrencilerine verdiği en yüksek ilmi icazet/diploma belgesi ve unvanıdır. Bugünkü anlamda doktora mukabili verilen bu belgeyi alan kişiler üstaz unvanını da alıyorlar, ayrıca fakültelerde ve ihtisas alanlarinda ders vermeye yetkili sayılıyorlar­dı. Bk: İhsanoğlu, Ekmeleddin, "Âlimiyye", DİA, İstanbul 1989, II, 464-465.

9. Zebiri, Mahmûd Shaltût, s. 11.

10. Beyyûmî, en-Nehdatüİ-İslâmiyye, 1, 450.

11. Zebiri, Mahmûd Shaltüc, s. 11.

12. Hayatı için bk: Cum'a, Ali, “Muhammed Mustafa Merâgî”, DİA, İstanbul 2004, XXIX, 164-165.

13. Beyyûmî, en-Nehdatül-İslâmiyye, 1, 450.

14. Beyyûmî, en-Nehdatü’l-İslâmiyye, I, 451-452.

15. Beyyûmî, en-Nehdatü'l-İslâmiyye,1, 452.

16. “Enbâ' ve Ârâ': Şeyhu'l-İslâm Mahmûd Şeltût”, Risâletü’l-İslâm, s. 338.

17. Umara. “el-İmâm Mahmûd Şeltût". http://www.altaghrib.net/002/06/130-11-20051.

18. Şeltût, Mahmûd, Tefsîru'l-Kur'âni’l-Kenm: et-Eczâ‘u’l-aşereti'l-‘ûlâ, Kahire, Dârulkalem, s. 11-14.

19. Umara, "el-İmâm Mahmûd Şeltût", http://www.altaghrib.net/002/06/(30-11-2005).

20. Zebiri, Mahmûd Shaltût, s. 11.

21. Âşûr, Saîd Abdülfettâh, “Ezher", DİA, İstanbul 1995, c. XII, s. 62-63.

22. Abraham, Midhat David, Mahmûd Shaltût His'Life, s. 5-6.

23. Allâm, “eş-Şeyh Mahmûd Şeltût”, s.187; Amira Sonbol, "Shaltût, Mahmûd”, İV, 42; Abraham, Mahmûd Shaltût His Life, s. 5-6; Abdıırrâzjk, Ali, “eş-Şeyh Mahmûd Şeltût", s. 149; Beyyûmî, en-Nehdatü’l- İslâmiyye, 1, 452.

24. Zebiri, Mahmûd Shaltût, s, 14.

25. Beyyûmî, en-Nehdatü’l-İslâmiyye, I, 453;

26. W. Ende, "Shaltût, Mahmûd”, IX, 260.

27. Abraham, Mahmûd Shaltût His Life,s. 6.

28. Şeltût, Mahmûd; es-Sâyis, Muhammed Ali, Mukârenetü'l-mezâhibJl’l-Jikh, Kahire 1373,1953; Tercüme­si:   Mukayeseli Mezhepler Hukuku   (çev. M, Sait Şimşek), İstanbul, ts. (ilim Yaylıları). Eserler bö­lümünde bu kitap hakkında bilgi verilecektir.

29. Beyyûmî, en-Nehdatü'l-İslâmiyye, 1,453.

30. Bu kongrede İslam hukukunun modern hukukun kaynaklarından biri olduğu, dinamik ve gelişebilir bir yapıya sahip orijinal bir hukuk sistemi olduğu kararlan alınmıştır. Bk: Köse, Saffet, Çağdaş İhtiyaçlar ve İslam Hukuku, İstanbul 2004, s. 96; Beyyûmî, en-Nehdatü'l-İslâmiyye, I, 454.

31. Şeltût, Mahmûd, el-İslâm: akide ve şerî'a, Dârulkalem Kahire, 1964, s. 412-448; Beyyûmî, en- Nehdatü'l-İslâmiyye, I, 454; Bu tebliğ üzerine yapılmış bir çalışma için bk: Behnesi, Ahmed Fethi, Şerh ve ta'ilk ‘alâ risâleti'l-Merhûm eş-Şeyh Mahmûd Şeltûtfİ-mes'ûliyyeti’l-cinâiyye, Kahire 1987.

32. Abraham, Mahmûd Shaltût His Life, s. 7.

33. Beyyûmî, en-Nehdatü'l-İslâmiyye, 1,455-456; Abraham, Mahmûd Shaltût His Life, s. 7; Umara, “el- İmâm Mahmûd Şeltût”, http://www.altaghrib.net/002/06/ (30-11-2005)

34. Abdurrâzık, Ali, "eş-Şeyh Mahmûd Şeltût”, s. 151.

35. Abraham, Mahmûd Shaltût His Life, s. 7.

36. Umara, “el-İmâm Mahmûd Şeltût", http://www.altaehrib.net/002/06/(30-11-2005).

37. Abraham, Mahmûd Shaltût His Life, s. 8; Zebiri, Mahmûd Shaltût, s. 14.

38. Abraham, Mahmûd Shaltût His Life, s. 8.

39. Allâm, "eş-Şeyh Mahmûd Şeltût", s. 157.

40. Zebiri, Mahmûd Shaltût, s. 12; Risâletü’l-İslâm, “Şeyhu’I-İsIâm Mahmûd Şeltût", s.338.

41. Abraham, Mahmûd Shaltüt His Life, s. 15.

42. Allâm, “eş-Şeyh Mahmûd Şeltût", s. 162.

43. Zebiri, Mahmûd Shaltüt, s. 13.

44. Zebiri, Mahmûd Shaltüt, s. 13.

45. Zebiri, Mahmûd Shaltüt, s. 13.                     

46. Abraham, Mahmûd Shaltüt His Life, s. 18. Zebiri, Mahmûd Shaltüt, s. 13.

47. Abraham, Mahmûd Shaltüt His Life, s.15.

48. Karaman, Hayreddin, İslam Hukuk Tarihi, İstanbul 1999, s. 298.

49. Şeltût, Mahmûd, min Tevcîhâtii-islâm: Tashih ba'dı'l-mefâhimi’d-dîniyye; Tavdih mevkıfl’l-islâm miri ba'dı'l-meşâkiliİ-ahlâkiİ-İslâmiyye, Kahire 1964, s. 140-150; Allâm, ei-MecmaiyyûnJiHamsine ‘Ameri, s. 340.

50. Şeltût, el-İslâm: akide ve şeri'a, s. 20.

51. Şeltût, Mahmûd, Menhecüİ-Kur'ânJibinâi'l-müctema', Kahire, ts. (Vizâretu'l-Evkâf.), s. 51-57.

52. Hatta en önemli kitabına “el-İslâm: akide ve şerî'a" adını vermesi dolayısıyla, bu görüşün temel düşün­cesi olduğuna vurgu olduğu söylenebilir.

53. Şeltût, el-İslâm: akide ve şeri'a, s. 22-23.

54. Şeltût, el-İslârrt: akide veşeri’a, s. 23. Akkâd, “el-tmâmü'l-Muslih Mahmûd Şeltût", s. 213-214.

55. Şeltût, miri Tevcihâti'l-İslâm, s. 55-77; Akkâd, “el-İmâmü’l-Muslih Mahmûd Şeltût”, s. 213-214.

56. Şeltût, miri Tevcihâti’l-İslâm, s. 313-317.

57. Şeltût, min Tevcihâti’l-İslâm, s. 313-317; Şarkâvî, "Şeyhî Mahmûd Şeltût", s. 680-681.

58. Beyyûmî, en-Nehdatü'l-İslâmiyye, I, 452.

59. Abraham, Mahmûd Shaltût His Life, s. 71.

60. Abraham, Mahmûd Shaltût His Life, s. 73.

61. Şeltût, Mahmûd; es-Sâyis, Muhammed Ali, Mukarenetü'l-mezâhib fi’l-Jikh, Kahire 1373,1953.

62. Şeltût- es-Sâyis,Mukarenetü'l-mezâhib, s. 2.

63. Şeltût- es-Sâyis, Mukarenetü'l-mezâhib, s. 2-6.

64. Şeltût, el-İslâm: akide veşeri'a, s. 411-449; Beyyûmî, en-Nehdatü'l-İslâmiyye, I, 454,

65. Şeltût, et-İslâm: akide veşeri'a, s. 449; Beyyûmî, en-Nehdatü'l-İslâmiyye, 1,454.

66. Şeltût-es-Sâyis, Mukarenetü'l-mezâhib, s. 84-85.

67. Şeltût, Mahmûd, Fetâva, Dâruşşurûk, Kahire 1395/1975, s.316-317.

68. Şeltût, el-Fetâvâ, s. 235-239; Karaman, Hayreddin, İslam'ın Işığında Günün Meseleleri. İstanbul 2000, II, 141.

69. Şeltût, el-Fetâvâ, s. 136-137.

70. Şeltût, el-Fetâvâ, s. 219; Karaman, Günün Meseleleri, II, 142.

71. Şeltût, el-Fecâvâ, s. 204.

72. Şeltût, el-Fetâvâ, s. 289-292; Karaman, Günün Meseleleri, II, 142;

73. Şeltût, el-Fetâvâ, s. 125-128.

74. Şeltût, el-Fetâvâ Fetâvâ, s. 118-119.

75. Şeltût, el-Fetâvâ, s. 128.

76. Şeltût, el-Fetâvâ, s. 120.

77. Karadâvî, Şeltût’un çocukluğunda müptela olduğu sigara alışkanlığından kurtulamadığını ancak, insafı sebebiyle hükümlerin konulmasındaki asıl maksadı ve İslam’ın umumî esaslarını delil alarak sigaranın helal/mubah olmadığı hükmünü tercih ettiğini nakleder. Bk: Fetâvâ muâsira, I-III, Kuveyt 1410/1990,1, 660.

78. Şeltût, el-Fetâvâ, s. 383-385.

79. Şeltût, el-Fetâvâ, s. 409-414.

80. Şeltût, el-Fetâvâ, s. 188-198.

81. Özsoy, İsmail, “Faiz", DİA, İstanbul 1995, XII, 122-124.

82. Şeltût, el-Fetâvâ, s. 351-352; Zebiri, Kate, “Shaykh Mahmûd Shaltût: Betweeıı tradition and moder- mty", Journal of Islamic Studies 11/2 1991, Oxford, s. 221.

83. Şeltût, el-Fetâvâ, s. 353-355. Karadâvî, Şeltût’un doğrudan faizli banka kredilerine cevaz vermediğini, meseleyi zarurete dayandırmak suretiyle zaruretin kapsamını gereğinden fazla genişlettiğini söylemek­tedir. Karadâvî, Posta Yatırım Teşkilatı meselesinin faizli bankaların yaptığı kredi işleminden farklı ol­duğunu kabul etmekle birlikte, her iki konuda da Şeltût’a katılmadığını beyan etmiştir (Karadâvî, Fetâvâ muâsıra, l, 605-608); Hatta Karadâvî, el-İctMdJ'ş-ŞerVatVl-İslâmiyye (Kuveyt 1989) adlı kita­bında (s. 159-161) Şeltût’un kredi konusundaki zaruret anlayışını maslahatta aşırı yorumlara misal olarak vermektedir.

84. Hayatı için bk. Köse, Saffet, “Muhammed Ebû Zehre", DİA, İstanbul 2005, XXX, 519-522.

85. Beyyûmî, en-Nehdatii'l-İslâmiyye,I, 464.

86.Abraham, Mahmûd Shaltût His Life, s. 112-125; Umara, "el-İmâm Mahmûd Şeltût”, http://www.altaehrib.riet/002/06/(30-11-2005). Bu konuda Ezher’de verdiği fetvaları kitap halinde ya­yımlanmıştır. Bkz. al-Takrîb beyne’l-mazâhib: Fetvâ Şeyhi'I-Camii'l-Ezher el-mağfur leh el-Üstâz Mahmûd Şeltût bi-cevâzi't-ta‘abbud şer'an ‘alâ’l-mezâhibi'l-Ca’ferî..., Suriye ts. Vizâretü’l-Evkâf.

87. Şeltût, el-İslâm: akide ve şeri'a, s. 511-524; Karadâvî, es-Sünne masdaran H'l-ma'rifeti ve'l-hadâra, Kahire 1998. s. 39-44; Beyyûmî, en-Nehdatü’l-lslâmıyye, 1, 465.

88. Şeltût, Mahmûd, el-Bid‘atü: Esbâbuhâ ve madârruhâ, Amman 1989, s. 11, 20.

89. Şeltût, el-Bid'a, s. 11.

90. Şeltût, el-Bid'a, s. 20.

91. Şeltût, el-İslâm: Akide ve şerî'a,s. 522.

92. Şeltût, el-İslâm: Akide ve şeri'a, s. 520-522. Sünnet konusundaki bu görüşü sebebiyle farklı kanaate sahip âlimlerle münakaşaları olmuştur. Bu görüşünü "el-Hicra ve şahsiyyetü'r-Rasûl" başlıklı yazısıyla ilk defa gündeme getirdiğinde, 1952-54 yılları arasında Ezher şeyhliği yapmış olan Muhammed Hüse­yin Hızır aşırı tepki göstermiş ve bu konuda ret maksadıyla yazılar yazmıştır. Hüseyin Hızır bu konuda olduğu gibi daha birçok meselede Şeltût’u tenkit etmiş ve farklı kanaatlerini izhar etmişti. Şeltût muha­liflerine karşı adil ve insaflı idi. Nitekim M. Hüseyin Hızır el-Kıyâs fı’l-luga ve'n-nahv adlı çalışmasıyla Hey'etü kibâri'l-ulemâ'ya müracaat ettiğinde jürisinde baş müzakereci olarak Şeltût bulunuyordu. Şeltût çalışmasını takdir ederek onu tebrik etmiştir. Hatta daha sonra meşhur olan şu cümlesini söylemiştir: Kim M. Hüseyin Hızır’ın değerini düşürmek isterse kendi değerini düşürmüş olur (men eskata el- Hıdrafekad eskata nefseh). Bk: Beyyûmî, en-Nehdatü’l-tslâmiyye, I, 466; Zebiri, Mahmûd Shaltût, s. 14.

93. Karadâvî, es-Sünne Masdaran, s. 44-45.

94. Karadâvî, es-Sünne Masdaran, s. 39-44.

95. Şeltût, el-Fetâvâ, s. 227-229.

96. Keskin, Yusuf Ziya, Recm Cezası, İstanbul 2001, s. 135; Keskin çalışmasında, Mustafa Zerka'nın bu görüşü Şeltût’a dayandırdığını, Ali Mansurün “Nizâmu’t-tercîm ve’l-ikâbji'l-islâm" adlı eserinin 182- 183. sayfalarından naklen vermiştir. Ayrıca aynı sayfada modern dönemde recmi ta'zîr olarak değerlen­diren ilk kişinin Şeltût olabileceği Sad Mursafî’nin “min Şubühât havle ehâdîsi’r-recm ve reddiha" adlı (Beyrut 1994) eserinden (s. 75-77) nakledilmiştir. Ayrıca bk. Mustafa Ahmed ez-Zerkâ', el-Fetâvâ, Dımaşk 1425/2004, s. 394.

97. Mütevâtir sünnetin itikadın sübutunda delil sayılabileceğini kabul etmekle birlikte çok az olması gerek­çesiyle mütevatırin üzerinde fazla durmamıştır. Bk: Şeltût, el-İslâm: akide ve şerî'a, s.76.

98. Şeltût, el-İslâm: akide ve şerî'a, s. 29-90; “Enbâ' ve Ârâ’: Şeyhu’l-İslâm Mahmûd Şeltût”, Risâletü'l- İslâm, s. 344.

99. Alâm, "eş-Şeyh Mahmûd Şeltût”, s. 160.

100. Şeltût, el-İslâm: akide ve şeri'a, s. 79-80.

101. Şeltût, el-Fetâvâ, s. 59-82 (Konuyla ilgili ülkemizde yapılmış geniş bir çalışma (Doktora Tezi) için bk: Baybal, Sami, İbrahim! Dinlerde Mesih’in Dönüşü, Konya 2002).

102. Şeltût, el-Fetâvâ, s. 65.

103. Şeltût, el-Fetâvâ, s. 59-82; Tercüme için bk: Şeltût, Mahmûd, “İsa’nın refi", (trc. Ethem Ruhi Fığlalı), Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. 23, 1978. s. 319-324. Zebiri, Mahmûd Shahûc, s. 14. Şeltût’un Vefatından önce hasta yatağında iken cumhura muhalif görüşlerinin bir kısmından vazgeçtiği şeklinde bazı söylentiler ortaya çıkmıştır. Öncelikle bu tür spekülatif (kurgusal) haberlere ihtiyatla yak­laşmak gerektiğini ifade etmekle birlikte araştırmamız esnasında özellikle refi İsa meselesindeki görü­şünden vazgeçtiği şeklinde bazı bilgilere ulaştık. Tam doğrulama imkânı olmamakla birlikte bu bilgileri nakletmek istiyoruz: Şeltût'un Ezher şeyhliği döneminde Ezher'de Türk öğrenci olarak bulunan Dr. Nu­rettin Boyacılar, Ezher’deki bazı hocalarının, Şeltût’un son günlerinde özellikle refi İsa meselesindeki kanaatinden vazgeçtiğini naklettiklerini özel mülakatımızda belirtmiştir. Ayrıca Sa'îd Ramazan el-Bûtî, Kübra'l-yakîniyyâti ’l-kevniyye (Beyrut 1989) adlı eserindeki (s. 331) dipnotta, - Şeltût'un yakın çevre­sinden bazı Ezher'li âlimlerin, onun hasta yatağındaki son günlerinde, başta refi İsa meselesi olmak üzere cumhura muhalif bazı görüşlerini yazdığı kitap ve müsveddeleri yaktığı ve bütün bu düşüncele­rinden dolayı Allaha tövbe edip cumhur ulemanın görüşüne döndüğüne onları şahit tuttuğunu naklet­tikleri- malumatını vermektedir.

104. Beyyûmî, en-Nehdatü’l-İslâmiyye, 1,448—449; http://Rurannesli.org/haber detav.asp?id=950: Mustafa Sabri Efendi’nin bu tenkidi için bk: Mevkı fitİ-ilm ve’l-akl vei-âlem min Rabbiİ-âlemîn ve ‘ibâdihi'l- Murselîn I-1V, (Beyrut 1992), c. 4, s. 20-22 ve 174-193. Ezher âlimlerini ve özellikle Abduh çizgisini tenkit ettiği bu kitabında Sabri Efendi, Şeltût'u da bazı görüşleri nedeniyle yer yer tenkit etmiştir. Bu tenkitler İçin bk: 1,33, 46, 308, 313, 331, 343, 360-363; IV,11, 19, 20-22, 90-91, 174-182, 228-280, 310- 356-383. Benzer tenkitler için bk: Davudoğlu, Ahmed, Dini Tamir Dâvasında Din Tahripçileri, İs­tanbul 1980, s. 125-130.

105. H'mida Emıaifer, Les commentaires, s. 43; Rûmî, Fehd b. Abdurrahman, Menhecül-medreseti’l- akliyyetiİ-hadîsef’t-tefsîr, 1, 199.

106. Rûm,Menhecü’l-medrese, I, 200; Akkâd, “el-tmâmü’l-Muslih Mahmûd Şeltût", s. 213-214.

107. Şeltût, Mahmûd, İle’l-Kur’âni’l-Kerîm, Tahran 1985.

108. Şeltût, İle'l-Kur’an-ıl Kerim, s. 11-12.

109. Şeltût, Tefsîrui-Kur’ân, s.7-14; el-Mııhtesib, Abdülmecid Abdüsselam, "Meııâhicü’l-İmâm Mahmûd . Şeltût fî tefsîri’l-Kur’âni'l-Kerîm”, MeceHetu Âdâbi’l-Mustansmyye, XII, Bağdad 1986, s. 433-435.

110. Muhtesib, “Menhecii'l-İmâm Şeltût", s. 442-443.

111. Muhtesib, "Menhecü'l-İmâm Şeltût”, s. 444.

112. “Şeltût, Mahmûd, “Bakara Sûresi'nin Gerdanlığı Birr/İyilik Ayetinin Tefsiri" (çev: İdris Şengül), Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, III/7, Ankara 2001, s. 321-335. Bu makale, Şekût'mı Tefsiri‘1- Kur'âniİ-Kerîm adlı kitabının 74-88 arası sayfalarının tercümesidir.

113. Muhtesib, “Menhecü'l-İmâm Şeltût’’, s. 444-445.

114. Şarkâvî, Mahmûd, “Şeyhî Mahmûd Şeltût", s. 682.

115. Beyyûmî, en-Nehdatü’l-İslâmiyye, 1,447-448. Abdurrâzık, “eş-Şeyh Mahmûd Şeltût", s. 150.

116. Bk: Abraham, Midhat David, Mahmûd Shaltût, s. 171-198; Mithad David Abraham, Şeltût’utı hayatı, eserleri ve din anlayışı konusunda hazırladığı tezinin son bölümünde, Şeltût'ım tüm çalışmalarını yılla­ra göre sıralamak suretiyle vermiştir. Ayrıca eserleri hakkında: Ziriklî, el-Aİâm, VII, 173-174; W. Ende, “Shaltût, Mahmûd”, IX, 261; Şüyûhü'l-Ezher, s. 44-45, Beyyûmî, etı-Nehdatü’l-İslâmiyye, 1,461-462; Zebiri, Kate, Mahmûd Shaltût and Islamıc Modemism, s. 13; Allâm, el-Mecmaiyyûn Jî Hamsîne ’Âmen, s. 340; amlf, “el-Merhum el-Üstâzli’l-Ekber eş-Şeyh Mahmûd Şeltût”, s. 158- 160 vb. biyografi çalışma­larında da bilgiler mevcuttur. Şeltût'un eserleri arasında tedahül vardır. Yani eserlerinin çoğu çeşitli ve­silelerle yazdığı makale ve kısa yazılarının birleştirilmesinden oluşmaktadır. Bizatihi kitap olarak yazdığı tek eseri “Mukarenetü'I-mezâhib"â. Diğer eserlerinin hemen hemen hepsi çalışmalarının birleşti­rilmesinden oluşmaktadır. Ancak bunların çoğu Şeltût hayatta iken kitap haline getirilip basılması ve bizatihi kendisi düzenleyip eserlere girişler yazması sebebiyle kitap bütünlüğü arz etmektedir.

117. Amman 1989.

118. Kahire 1373/1953.

119. İstanbul ts.

120. Kahire, Matbaatü'I-Ezher, 1963.

121. Kahire, Matbaatü’I-Ezher.

122. Kahire, Matbaatü’I-Ezher.

123. Mektebetü Anglo el-Mısrıyye. Ayrıca Kahire Matba’atü’l-Ezher 1963.

124. Matbaatü Ahmed Muhaymer. Ayrıca M. Shaltût: M. M. at-Meydanî, Kahire 1947.

125. Beyrut: Darü'l-Feth, 1983/1403. Daha sonra 1951’de el-İslâm ve alâkatü’d-devliyye fis-silm ve'l-harb adıyla tekrar basılmıştır.

126. Kahire.

127. Kahire.

128. Kahire Vizaretü’l-evkâf:. Muhadaratdari’l-hikme; Ayrıca Dârül-Hilâl, Kahire 1981.

129. Vizâretii’l-İrşâd el-Kavmî.

130. Kahire, Matbaatü'l-fennî li'n-neşr.

131. Şeltût, Mahmûd, el-İslâm: akide ve şerî'a, Dârıılkalem Kahire, 1964; Türkçe çevirisi için bk.: Muharrem Tan, Akâid ve Şeriat I-II, İstanbul, 1991-93,

132.Beyyûmî, en-Nehdatü'l-İslâmiyye, I, 461.

133. Kahire 1964. Dânılkalem.

134. Beyyûmî, en-Nehdatü'l-İslâmiyye, 1,462.

135. Dâruşşurûk, Kahire 1395/İ975 (sekizinci baskı).

136. Karaman, Günün Meseleleri, 11, 140.

137. Derginin ilk 60 sayısı için bk:

http://www.taghrib.org/arabic/nashat/esdarat/kotob/arabic/books/resalatalislam/index.htm(30-11- 2005.)

138. Kahire, Dârulkalem.

139. Kahire, Matbaatu’l-Ezher. Ayrıca Ahmed Nassâr'ın mukaddimesi ile 1966’da tekrar basılmıştır.

140. Kahire, Matbaatu’l-Ezher.

141. Tahran: Muaveniyatu'r-Reise li’l-Alakati'd-Devliyye, 1985/1405; Ayrıca Kahire DâruT-Hilâl 1964. Ter­cümesi için bk; M. Beşir Eryarsoy, Kur’ân ’a Doğru, İstanbul 1987.

142. Kahire, ed-Dâru’l-kavmiyye li’t-tıba'a ve'n-neşr.

143.Kahire, Dâru mezâhibi’ş-şa‘b.

144. Kahire, Vizâratu’s-sekâfe 1968.

145. Kahire 1966.

Kaynak: İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, Sayı: 6, 2005, s.369-398

 

Not: Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Urvetü'l Vuska'nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
Diğer